Son İletiler

#41
Edebiyat / Ynt: Türk Edebiyatının Dönemle...
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 03:57 ÖS
📜 Ahmet Tarık ALKAN'dan Teşekkür Mesajı

Kıymetli hocam Hüseyin Turan,

Forum sitemizde Osman Emre ÜNLÜ abimle birlikte hazırladığımız "Türk Edebiyatının Dönemleri" yazımıza gösterdiğiniz ilgi ve güzel sözleriniz için içtenlikle teşekkür ederim.

Edebiyatı sadece bir ders olarak değil, bir yaşam kültürü olarak bize sevdiren siz oldunuz. Yazımıza yaptığınız yorum hem bizler için büyük bir onur hem de ileride yapacağımız çalışmalar için güçlü bir motivasyon kaynağı oldu.

Sizin öğrenciniz olmaktan gurur duyuyorum.
Saygı ve sevgilerimle 🌿

Ahmet Tarık ALKAN
#42
Edebiyat / Ynt: Türk Edebiyatının Dönemle...
Son İleti Gönderen HÜSEYİN TURAN - Ekm 05, 2025, 03:54 ÖS
📜 Hüseyin Turan Hocadan Tebrik Mesajı

Sevgili öğrencim Ahmet Tarık ALKAN ve değerli eski öğrencim Osman Emre ÜNLÜ,

"Türk Edebiyatının Dönemleri" başlıklı yazınızı büyük bir ilgi ve gururla okudum.
Ahmet Tarık'ın genç yaşına rağmen gösterdiği araştırma azmi, Osman Emre'nin yıllar önceki o edebiyat sevgisini hâlâ sürdürmesiyle birleşmiş; ortaya gerçekten nitelikli bir çalışma çıkmış.

Osman Emre, 2010–2011 yıllarında Final Anadolu Lisesi'nde derslerime girdiğin günleri hatırladım; edebiyata olan ilgini o zaman da fark etmiştim. Şimdi yıllar sonra seni, yeni nesle bilgi ve ilham veren biri olarak görmek beni çok mutlu etti.

Her ikinizi de yürekten tebrik ediyor, emeğiniz için teşekkür ediyorum.
Kaleminiz daim, yolunuz açık olsun. 🌿

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Hüseyin TURAN
#43
Edebiyat / Birinci Kuşak Hece Şairleri
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 03:24 ÖS
Birinci Kuşak Hece Şairleri ve Özellikleri

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

1890-1900 yılları arasında veya XX. Yüzyılın ilk yıllarında doğan ve Meşrutiyet'ten sonra edebiyat dünyasına adım atan şairler kuşağının ortak özelliği, hece veznini ve sade Türkçeyi Cumhuriyetin hemen öncesinde Türk şiirinin hâkim vezni (=ölçüsü) hâline getirmiş olmalarıdır.

Bunlar arasında; "Hecenin Beş Şairi" veya daha yaygın olarak "Beş Hececiler" adlarıyla anılmaktadırlar.

Orhan Seyfi Orhon (1890-1972),
Halit Fahri Ozansoy (18911971),
Enis Behiç Koryürek (1892-1949),
Yusuf Ziya Ortaç (1895-1967),
Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)

Bu beş şaire, öncekilerden aşağıdaki isimler de eklenerek "On Hececiler" denilmiştir.

Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944),
Ziya Gökalp (1875-1924),
Şükufe Nihal Başar (1896-1973),
İbrahim Alâettin Gövsa (1899-1949)
Halide Nusret Zorlutuna (1901-1984).



Balkan Savaşları (1911-1912) sırasından itibaren şiirler yayımlamaya ve çoğu, asıl ürünlerini Mütareke ve Cumhuriyet döneminde vermeye başlayan bu şairler için "Hecenin I.Kuşağı" demek daha uygun görünüyor.

1911 yılında Genç Kalemler dergisinde başlayan Millî Edebiyat görüşleri, Ziya Gökalp'm etkisiyle 1914'ten itibaren bir grup genç şair tarafından uygulamaya sokuldu.

İlk şiirlerinde Servet-i Fünûncuların etkisi bulunan ve aruzla yazan bu kuşak şairleri, 1917'den sonra hece veznini dönemin Türk şiirinin ana özelliği haline getirdiler.
Genellikle hecenin on birli ve on dörtlü kalıplarını kullandılar.
Bilinen hece uygulamalarının dışında biçim denemeleri yaparak bu veznin şiirde uygulanma alanını genişlettiler. 6+5 olarak bilinen on birli hece duraklarını 7+4 olarak da kullandılar.
Özellikle Ahmet Hâşim'in başarı ile uyguladığı serbest müstezat biçimini hece içerisinde denediler.
Servet-i Fünûncuların bir şiirde birden fazla aruz kalıbı uygulamasını hece veznine de uyguladılar.
Dörtlük gibi dize kümelenişlerine bağlı kalmadılar. Hatta görsel şiir denebilecek türden (Enis Behiç, "Gemiciler", "Süvariler") şiirlerin yanı sıra, beyitler halinde hikâye anlatan (Faruk Nafiz, "Han Duvarları") şiirler yazdılar.
Heceyi yalnız şiirde değil, tiyatro oyunlarında da kullandılar.
Ancak hececilerin ilk şiirlerinden son şiirlerine kadar hece veznine bağlı kaldıklarını düşünmemek gerekir.
Hece şairlerinin Türk şiiri bakımından vezinden daha önemli özellikleri sade Türkçenin edebiyat, şiir dili haline gelmesini sağlamış olmalarıdır.

Gerçekten de Millî edebiyatın en önemli davası olan yazı dili ile konuşma dilinin birleştirilmesi, şiir alanında ve özellikle söz varlığı bakımından bu şairler tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu şairler grubunun İstanbul Türkçesinin edebiyat dili haline gelişindeki rolleri onların edebiyatımıza kazandırdıkları en önemli olgudur.

Hecenin bu ilk kuşağının konu dağarcığı çeşitlilik göstermesine karşın derinlik taşımaz. Bu bakımdan ilk dikkat çeken özellikleri, eski korsan hikâyelerinden, Anadolu coğrafyasının özelliklerinin çizilmesine, ulusal sanat ve tarih görüşleriyle yerli hayatın motiflerine kadar değişen konuları işlediler. Böylece memleketçi edebiyatın öncüsü oldular.

Bunların yanı sıra Fecr-i Âtî şiirine benzer bireysel duyarlılıkları da işlemekten vazgeçmediler. Ancak dilin sadeleşmesi, nazım biçimlerindeki genişleme, temalardaki çeşitlilik onların güçlü bir akım veya grup oluşturdukları anlamına gelmez.

Özellikle doğumları yakın tarihlerde olan ve Beş Hececiler denilen şairlerin etkisi biraz da birlikte anılmaktan, ortalama bir duyuşu temsil eden ortaklıktan gelir. Bunlar arasında en başarılısı Faruk Nafiz Çamlıbel kabul edilir.
#44
Edebiyat / Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiya...
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 03:19 ÖS
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı ve Özellikleri (Akımlar – Şairler – Yazarlar)

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

Cumhuriyetin ilk yıllarında ölen bazı sanatçılar dışında Milli Edebiyatçılar, Beş Hececiler ve Bağımsızlar olarak ele aldığımız şair ve yazarlar sanat hayatlarına Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında da devam etmişlerdir.
Cumhuriyetin kuruluşuyla 1940 (İkinci Dünya Savaşı) yılları arasında eser veren şair ve yazarlar genellikle daha önceki Milli Edebiyat akımının etkisinde tam anlamıyla "yerli" ve "halka doğru" ; veya Batı'nın, özellikle Fransız edebiyatının etkisinde kişisel yollarında yürümüşlerdir.
1923'ten 1940'a kadar devam eden dönemde Kurtuluş Savaşı'nın yarattığı birliğin, yapılan inkilaplar ve reformların etkisiyle sanatçılar "memleket edebiyatı" anlayışıyla Anadolu'ya yönelir.
Cumhuriyet dönemi eselerlerinde öz Türkçecilik anlayışının da etkisiyle genel olarak açık ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
Anadolu, doğal güzellikleri, insanı, sosyal hayatı ve folkloruyla edebi eserlere yansımış, Türk tarihi ve Atatürk'le ilgili konular ağırlık kazanmış, 1940'lı yıllardan sonra ise bireysel duygu ve sorunlar da ele alınmıştır.
Dünyaya açılma ve çağdaşlaşma çabaları edebiyatı da etkilemiş; Dünya edebiyatı daha yakından takip edilmiştir: Dünya edebiyatıyla kurulan bağlar sonucunda; toplumsal gerçekçilik, varoluşçuluk, dışavurumculuk, gerçeküstücülük, gelecekçilik gibi akımların etkisinde ürünler verilmiştir.
İlk yıllarda genellikle Halk edebiyatı nazım şekilleri ve hece ölçüsü kullanılmış; 1940'lı yıllardan sonra ise serbest şiir yaygınlaşmış, aruz ölçüsünü sürdürenler oldukça azalmıştır.
Roman ve hikayelerde toplumsal ve kültürel farklılıklar, ülke ve toplum sorunları, Kurtuluş Savaşı, eski-yeni çatışması, köy ve kasaba insanın çelişkileri, tarihi konular, yanlış Batılılaşma konuları ağırlıkla işlenmiştir.
Tiyatro, yeni Cumhuriyetin ilkelerini halka aktarmada bir araç olarak hızla yaygınlaşmaya başlamıştır; çocuk tiyatrosu çalışmaları yapılmış, kadınlar sahnede daha çok yer almaya başlamış, Devlet Konservatuarı açılmıştır.
Şiir, deneme, eleştiri, edebiyat tarihi alanlarında Cumhuriyet döneminde büyük ilerlemeler kaydedilir, önemli eserler verilir.
Özellikle 1930'lu ve 1940'lı yıllarda yeni akımlar ve topluluklar oluşmuştur: Yedi Meşaleciler, Birinci Yeniciler (Garipçiler), Maviciler, İkinci Yeniciler, Toplumsal Gerçekçiler...

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATINDA EDEBİYAT TOPLULUKLARI

BEŞ HECECİLER

Hecenin beş şairi adıyla da anılan bu sanatçılar milli edebiyat akımından etkilenmiş ve şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmışlardır.
Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir.
Beş Hececiler şiire birinci dünya savaşı ve milli mücadele döneminde başlamışlardır.
Beş Hececiler ilk şiirlerinde aruz veznini kullanmışlar daha sonra heceye geçmişlerdir.
Şiirde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir.
Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da denediler.
Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmadılar yeni yeni biçimler aradılar.
Nesir cümlesini şiire aktardılar ve düzyazıdaki söz dizimini şiirlerde de görülmesi beş hececiler de çok rastlanan bir özelliktir.
Beş Hececiler şu sanatçılardan oluşmuştur: Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon

Birinci Kuşak Hece Şairleri
Birinci Kuşak Hece Şairleri ve Özellikleri
1890-1900 yılları arasında veya XX. Yüzyılın ilk yıllarında doğan ve Meşrutiyet'ten sonra edebiyat dünyasına adım atan şairler kuşağının ortak özelliği, hece veznini ve sade Türkçeyi Cumhuriyetin hemen öncesinde Türk şiirinin hâkim vezni (=ölçüsü) hâline getirmiş olmalarıdır.

Bunlar arasında; "Hecenin Beş Şairi" veya daha yaygın olarak "Beş Hececiler" adlarıyla anılmaktadırlar.

Orhan Seyfi Orhon (1890-1972),
Halit Fahri Ozansoy (18911971),
Enis Behiç Koryürek (1892-1949),
Yusuf Ziya Ortaç (1895-1967),
Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)

Bu beş şaire, öncekilerden aşağıdaki isimler de eklenerek "On Hececiler" denilmiştir.

Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944),
Ziya Gökalp (1875-1924),
Şükufe Nihal Başar (1896-1973),
İbrahim Alâettin Gövsa (1899-1949)
Halide Nusret Zorlutuna (1901-1984).

YEDİ MEŞALECİLER

Yedi Meşaleciler'in üyeleri: Kenan Hulisi Koray (Öykücü), Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Muammer Lütfi Bahşi, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret Solok.
1928'de "Yedi Meşale" adlı ortak bir kitap yayımlayan biri öykücü, altısı şair yedi kişinin oluşturduğu bir topluluktur.
Sanat için sanat anlayışını savunmuşlar, samimiyeti ve içtenliği öne çıkaran bir sanat istemişlerdir.
Beş Hececilerin sürdürdüğü memleketçi edebiyat anlayışına tepki duymuşlar, sanatta Batılı ilkelerin savunucusu olmuşlardır.
Hece ölçüsüyle özellikle Verlaine, Mallerma gibi Fransız sembolistlerini örnek alarak şiirler yazmışlardır.
Anadolu'yu yurtseverlik anlayışıyla anlatmayı düşünmüşlerdir; ancak pek başarılı olamamışlardır.
Yedi Meş'aleciler de Fecr-i Aticiler gibi etkin olamamışlar; "Meşale" adlı dergiyi sekiz sayı yayımladıktan sonra dağılmışlardır.

GARİPÇİLER (I. YENİCİLER)

Garip Akımı Temsilcileri: 1940 yılına kadar gelen bütün şiir anlayışına karşı çıkan Orhan Veli, Oktay Rıfat Horozcu, Melih Cevdet Anday'dır.
Garip Akımı, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının belki de bütün Türk edebiyatının en farklı gurubu olarak edebiyat tarihinde yer almışlardır. Akım, üç şairin 1941'de ortak yayımladıkları Garip adlı şiir kitabıyla başlamıştır. Şiir ve edebiyat hakkındaki düşüncelerini kitabın girişinde Orhan Veli tarafından (imzası olmamakla birlikte) yazıldığı düşünülen Garip Bildirgesi ile ortaya koymuşlardır.
Sürrealizmden etkilendikleri yönler vardır.
Şiirimizde en köklü değişimleri yapmışlardır.
Şiirde ölçü ve uyağı gereksiz görmüşler, serbest şiir örnekleri vermişlerdir.
Süslü ve sanatlı şiire, şairaneliğe tepki göstermişlerdir.
Sokaktaki insanın, halkın konuştuğu dille şiirler yazdılar.
Şiirde espriyi, nükteyi kullandılar ve şaşırtmaya dayalı şiirler yazdılar.
Günlük hayattaki her konunun şiirde yer alması gerektiğini savundular.
Şiiri duygudan çok akla yakın bir sanat olarak gördüler.
Toplumsal aksaklıkları şiirin doğal akışını bozmadan ve bir mesaj iletme kaygısı duymadan yansıttılar.
1950'de Orhan Veli'nin ölümüyle akımın diğer sanatçıları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet zamanla farklı şiirlere yöneldiler.

İKİNCİ YENİCİLER

İkinci Yeniciler, 1950'lerde "Garip" akımına tepki olarak çıkmıştır. 1950'den sonra Garip akımını takip eden gençlerin özentili, kötü örneklerinin hakim olduğu bir ortamda, Garip'e karşı doğmuş bir harekettir.
1950'lerin başlarında "Yeditepe" ve "Pazar Postası" gibi dergilerde birbirinden habersizce şiir yayımlayan şairler arasında görülen ortaklık İkinci Yeni adını almıştır.
Şiirin düşürüldüğü basitliğe son vermek amacıyla ortaya çıkmıştır.
Cemal Süreyya, İlhan Berk, Edip Cansever, Turgut Uyar, Ece Ayhan, Ülkü Tamer, Sezai Karakoç bu akımın öncüleridir.
Oktay Rıfat, Perçemli Sokak kitabıyla İkinci Yeni hareketine uygun şiirler yazmıştır.
İmgeli, sanatlı bir şiir dilinden yana olmuşlardır.
Anlamın kapalı olduğu soyut bir şiiri savunmuşlardır.
Sürrealizm, Dadaizm gibi akımlardan etkilenmişlerdir.
Günlük konuşma dilinden farklı bir şiir diliyle yazmışlardır.
Sözcük ve cümle yapısının bozulduğu, yeni sözcüklerin türetildiği şiirleri vardır.
Ahlaki değerleri, folkloru, şiirde bir hikaye anlatmayı, konuyu dışlamışlardır.

MAVİCİLER

Maviciler, Atilla İlhan'ın 1952-1956 yıllarında çıkardığı derginin adı olan "MAVİ"nin etrafında toplanan Ferit Edgü, Orhan Duru, Özdemir Nutku, Ahmet Oktay, Demirtaş Ceyhun, Demir Özlü ve Tahsin Yücel gibi sanatçıları oluşturduğu guruptur. Bu sanatçılar, Garip Akımı'na ve Orhan Veli'ye karşı çıkmış, şairane bir sanat anlayışının temsilcisi olmuşlar.
Daha sonra mavi dergisi Özdemir Nutku'nun yönetimine geçti ve Atilla İlhan'ın savunduğu toplumsal geçekçiliğin (sosyal realizm) sözcüsü oldu. Dergi Nisan 1956'da çıkan 36. sayıdan sonra (son mavi) kapatıldı.
Şiirin basit olamayacağını zengin benzetmeli, içli, derin olması gerektiğini savunmuşlardır.

TOPLUMSAL GERÇEKÇİLER

Bu akım; bir meseleyi, bir derdi ortaya koyarak, topluma faydalı olmak istiyordu. İlk ürünleri, Anadolu köy romancılığıdır. Konuları: işçi-ırgat hayatı,sınıf çatışmaları, grev-lokavt gibi durumlar, toprak-su kavgaları...
Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Fakir Baykurt... gibi sosyalist bir dünya görüşüne uygun olarak toplumcu eserler yazmış sanatçıların oluşturduğu bir edebiyattır.
Topluluğun Türk edebiyatında tanınmasında ve yaygınlaşmasında Nazım Hikmet'in büyük bir etkisi vardır.
Topluluk üyeleri edebiyatın hemen hemen bütün türlerinde toplumu bilinçlendirme amacıyla eserler yazmışlardır.
Serbest şiiri Garipçilerden de önce kullanan Toplumsal Gerçekçiler, roman ve hikayelerde de yalın bir dille daha çok köylü ve işçi sorunlarını ele almışlardır.

Toplumcu Gerçekçi yazarlardan bazıları:

Kemal Tahir: Konularını cezaevi yaşantılarından, Kurtuluş Savaşı'ndan, eşkıya menkıbelerinden aldı. Gerçek bir Anadolu romanı oluşturdu.
Eserleri: Roman: Yorgun Savaşçı, Devlet Ana ...

Orhan Kemal: Hayatına girmiş yüzlerce kişinin kader ve direnişlerini yazdı. Sürükleyicilik, doğallık, gerçeklik eserlerinin özelliğidir.
Eserleri: Roman: Murtaza, Hanımın Çiftliği...Tiyatro:72.Koğuş...

Yaşar Kemal: Genellikle Çukurova insanının hayat savaşlarını şiirli bir dille yazdı. Tezli romanı savunur. Folklor unsurları ve güçlü doğa tasvirleri görülür.
Eserleri: Roman:İnce Memet, Yer Demir Gök Bakır, Teneke...

Fakir Baykurt: İçinde doğup yetiştiği köylülerin hayatını yazmıştır.
Eserleri: Roman: Yılanların Öcü, Tırpan, Kara Ahmet Destanı...Hikaye: Can Parası.

Aycıca bakınız ⇒ Toplumcu Gerçekçi Edebiyatın Özellikleri nedir?

HİSARCILAR

Hisarcılar: Munis Faik Ozansoy, İlhan Geçer, Mehmet Çınarlı, Gültekin Samanoğlu, Mustafa Necati Karaer, Turgut Özakman, Yavuz Bülent Bakiler, Bekir Sıtkı Erdoğan...
1950'lerde Hisar dergisi etrafında toplanan sanatçıların oluşturduğu topluluktur.
Garipçilere tepki göstermişler ve milli duyguları manevi değerleri öne çıkaran bir edebiyattan yana olmuşlardır.
Ölçü, uyak gibi klasik edebiyat öğelerini kullanarak, aşk, doğa ve vatan sevgisi gibi konuları işlemişlerdir.
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATINDA BAZI ÖNEMLİ SANATÇILAR

ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR (1883-1963)

İstanbul'un lüks semtlerini ve Boğaziçinı, eski aşklarını, eğlencelerini anlatmıştır.
Anlaşılır bir dille, anı, makale, öykü ve romanlar yazmıştır.
Anıları ve CHP roman yarışmasında (1942) üçüncü olan Fehim Bey ve Biz adlı romanı önemli eserleridir.
ESERLERİ:
Anı: Boğaziçi Mehtapları, Boğaziçi Yalıları, Geçmiş Zaman Köşkleri, İstanbul ve Pier Loti Roman: Fehim Bey ve Biz
MİTHAT CEMAL KUNTAY(1885-1956)

Milli edebiyatçıların dil anlayışlarına uygun olarak hem heceyle hem de aruzla epik şiirler yazmıştır.
Şiirleri dışında önemli eseri Üç İstanbul adlı romanıdır.
ESERLERİ:
Şiir: Türk'ün Şehnamesi Roman: Uç İstanbul
KEMALETTİN KAMU (1901-1948)

Vatan sevgisini, aşk ,gurbet ve doğa sevgisini işlediği şiirleriyle tanınır. "Bingöl Çobanları" adlı pastoral şiıri oldukça ünlüdür.
ESERLERİ
Şiir: Gurbet, Bingöl Çobanları
BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR (1908-1969)

Halk şiiri biçim özellikleriyle şiirler yazmıştır.
Atatürk'e ve cumhuriyete olan sevgisini anlatmıştır.
"Ankaralı Aşık Ömer" takma adıyla şiirler de yazmıştır.
ESERLERİ:
Şiir: Erciyes'ten Kopan Çığ, Burada Bir Kalp Çarpıyor, Benden İçeri
ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI (1904-1946)

Hece ölçüsüyle şiirler yazmıştır.
Anadolu'yu, tarihi, deniz güzelliklerini işlemiştir.
ESERLERİ:
Şiir: Deniz Sarhoşları, Yayla Dumanı, Sarıkız Mermerleri
AHMET HAMDİ TANPINAR (1901 – 1962)

Şiir, öykü, roman, edebiyat tarihi, makale, deneme... alanlarında eserler vermiştir.
Eserlerinde Doğu-Batı çatışması, "rüya" ve "zaman" kavramları, "geçmişe özlem", "mimari" ve "musiki" öne çıkar.
"Ne içindeyim zamanın! Ne de büsbütün dışında" dizeleri onun zamanı kavrayışının özünü vermektedir.
Bursa'da Zaman şiiri geniş bir kesim tarafından sevilmiştir.
Ahmet Haşim'in özellikle de Yahya Kemal'in etkisinde kalmış, sembolizmden etkilenmiştir.
Romanlarında psikolojik tahlillere önemle eğilen yazarın; kendine has bir üslubu vardır.
Yazarlığı dışında İstanbul Üniversitesi'nde edebiyat profesörlüğü, milletvekilliği de yapmıştır.
"Beş Şehir" adlı önemli deneme kitabında Ankara, Erzurum, Bursa, Konya ve İstanbul'u anlatmıştır.
"Huzur" romanı, aşkı, psikolojiyi ve Doğu – Batı karşıtlığını içerir; roman kişilerinin adlarının verildiği dört bölümden oluşur : İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz.
ESERLERİ:
Şiir: Bütün Şiirleri
Romanları: Mahur Beste, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Huzur, Sahnenin Dışındakiler, Aynadaki Kadın
Öykü: Abdullah Efendi'nin Rüyaları, Yaz Yağmuru
Deneme: Beş Şehir; Yaşadığım Gibi
Makale- inceleme: Yahya Kemal, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Üzerine Makaleler
AHMET MUHİP DRANAS (1908- 1980)

Şiirleriyle tanınmakla birlikte tiyatro eserleri de vardır.
Fransız sembolizmiyle Türk şiir geleneğini başarıyla kaynaştırmıştır.
Hece ölçüsüyle biçimsel mükemmelliğe önem verdiği şiirler yazmıştır.
Aşk, insanın iç dünyası gibi bireysel duyguları işlemiştir.
Kar, Olvido, Ağrı ve Fahriye Abla şiirleriyle sevilmiştır.
ESERLERİ:
Şiir: Şiirler
Oyun: Gölgeler, 0 Böyle İstemezdi
NECİP FAZIL KISAKÜREK (1905 – 1983)

Şiirleri ve tiyatrolarıyla ün kazanmış usta bir yazardır.
Büyük Doğu ve Ağaç dergilerini çıkarmıştır.
Fransız sembolistlerinden ve halk şiirinden yararlanarak heceyle kendine has, başarılı şiirler yazmıştır.
İlk dönem şiirlerinden sonra mistik konuları, madde ve ruh ilişkisini, insanın evrendeki yerini konu edinen şiirler yazmıştır.
"Kaldırımlar" şiiriyle geniş bir kesim tarafından tanınmış ve sevilmiştir.
Şiirlerini Çile başlığı altında bir kitapta toplamış ve bu kitapta şiir anlayışını düzyazı olarak anlatmıştır.
ESERLERİ:
Şiir: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile
Oyun: Tohum, Bir Adam Yaratmak, Künye, Sabırtaşı, Para, Nam-ı Diğer Parmaksız Salih, Reis Bey, Yunus Emre, Abdülhamit Han, Ahşap Konak
Öykü: Hikayelerim
Roman: Aynadaki Yalan
Anı: Yılanlı Kuyudan
ARİF NİHAT ASYA (1904 – 1975)

"Bayrak Şairi" olarak bilinir.
Hece ve aruzu kullandığı şiirlerin yanı sıra serbest şiirler de yazmıştır.
Dini ve milli duyguları, kahramanlıkları sade bir dille şiirleştirmiştir.
Rubai türünün son ustalarındandır.
ESERLERİ:
Şiir: Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor, Kıbrıs Rubaileri, Köprü
Mensur Şiir: Yastığımın Rüyası, Ayetler
Düzyazı: Kanatlar ve Gagalar, Terazi Kendini Tartmaz
TARIK BUĞRA (1918- 1994)

Öykü, roman, deneme ve tiyatrolarıyla tanınır.
Öykü ve romanlarında Türk toplumunun tarihine yönelmiştir.
Psikolojik öğelere yer vermiştir.
Kurtuluş Savaşı yıllarını anlattığı Küçük Ağa ve Osmanlı devletinin kuruluşunu anlattığı "Osmancık" romanlarıyla tanınır.
ESERLERİ:
Roman: Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara'da, Osmancık, Firavun İmanı, Ibişin Rüyası
Öykü: Yarın Diye Bir Şey Yoktur, Siyah Kehribar, Oğlumuz
ZİYA OSMAN SABA (1910- 1957)

Yedi Meşaleciler içinde şiiri uzun soluklu olarak sürdüren tek kişidir.
Hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerin yanında serbest şiirleri de vardır.
Şiirlerinde çocukluğa özlem, anılar, ev ve aile sevgisi konuları öne çıkar.
Öykülerinde de ağırlıklı olarak anılarından hareket etmiştir.
ESERLERİ:
Şiir: Sebil ve Güvercinler
Öykü: Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Değişen İstanbul
YAŞAR NABİ NAYIR (1908- 1981)

Yedi Meşalecilerdendir.
Şiirleri dışında değişik türlerde eserler de vermiştir.
Varlık dergisinin kurucusu olması bakımından önem taşımaktadır.
ESERLERİ:
Şiir: Kahramanlar, Onar Mısra
CEVDET KUDRET SOLOK (1907-1992)

Yedi Meşalecilerdendir.
Şiirde ısrarcı olamayan yazar, edebiyat araştırmalarına yönelmiştir.
ESERLERİ:
Deneme-Eleştiri: Dilleri Var Bizim Dile Benzemez
Araştırma – inceleme: Türk Edebiyatında Hikaye ve Roman, Örneklerle Edebiyat Bilgileri
ORHAN VELİ KANIK (1914- 1950)

Garip Akımının öncüsüdür.
Şiiriyle eski şiir geleneğini yıkmış bir şairdir.
Şiirde klişelere, şairaneliğe, benzetmelere, ölçüye, uyağa vb, karşı çıkmıştır.
Sokaktaki sade vatandaşı, onların dilini kullanarak anlatmıştır.
Garip dönemi öncesinde klasik şiirler yazmış olan şair, ömrünün son yıllarında şiirlerinde halk şiirinden yararlanmıştır.
Kitabe-i Sengi Mezar, Anlatamıyorum, Hürriyete Doğru, Istanbul'u Dinliyorum vb. şiirleriyle tanınmış ve sevilmiştir.
Garip ön sözünü de o kaleme almıştır.
Sürrealizmden etkilenmiştir.
ESERLERİ:
Şiir: Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi, Karşı
Çocuk şiirleri: Nasreddin Hoca Hikayeleri, La Fontaine' den Masallar (çeviri)
MELİH CEVDET ANDAY (1916 – 2002)

Garip akımının öncülerindendir.
Şiirin dışında roman, oyun, deneme, gezi türlerinde önemli eserler vermiştir.
Garip tarzı şiirlerinin ardından "zaman" sorunu etrafında, mitolojiden ve tarihten beslenen bir şiire yönelmiştir.
ESERLERİ:
Şiir: Garip, Rahatı Kaçan Ağaç, Telgrafhane, Kolları Bağlı Odysseus,
Oyun: Mikado'nun Çöpleri
OKTAY RİFAT HOROZCU (1914 -1988)

Garip akımının öncülerindendir.
Garip döneminden sonra Perçemli Sokak kitabıyla Il. Yeni tarzı şiirler yazmıştır.
Folklordan yararlandığı toplumcu çizgiye yakın durduğu eserler de ortaya koymuştur.
ESERLERİ:
Şiir: Garip, Perçemli Sokak, Karga ile Tilki, Aşık Merdiveni.
KEMAL TAHİR (1910-1973)

Toplumcu gerçekçi bir romancıdır.
Cezaevi yaşamını, Kurtuluş Savaşı'nı, tarihi, köy yaşamını ve eşkıya hikayelerini konu edindiği romanlarıyla tanınmıştır.
Tasvire önem veren yazar, eserlerinde anlaşılır bir dil ve yalın bir anlatım kullanmıştır.
Osmanlının kuruluşunu anlattığı, Osmanlı toplumunun gelişim sürecinin Batı'dan farklı olduğunu ileri sürdüğü tezli romanı "Devlet Ana" romanıyla ve Kurtuluş Savaşı yıllarını konu edindiği "Yorgun Savaşçı" romanlarıyla tanınmıştır.
ESERLERİ:
Roman: Devlet Ana, Yorgun Savaşçı, Esir Şehrin İnsanları, Rahmet Yolları Kesti, Esir Şehrin Mahpusu, Bozkırdaki Çekirdek, Kurt Kanunu
AZİZ NESİN (1916- 1995)

Toplumcu gerçekçi bir yazardır.
Dünyaca tanınmış mizahi öykü yazarıdır.
ESERLERİ:
Roman: Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz
Öykü: Toros Canavarı, Damda Deli Var, Fil Hamdi, Sizin Memlekette Eşek Yok Mu?
ORHAN KEMAL (1914- 1973)

Toplumcu gerçekçi bir yazardır.
Gerçek adı "Mehmet Raşit Oğütçü" olan yazar daha çok öyküleriyle tanınır.
Öyküleri dışında oyun, roman ve film senaryoları da yazmıştır.
Öykü ve roman kişilerini konuşturmadaki ustalığı dikkat çekmiştir.
Çukurova'nın sanayileşmesini ve işçi sorunlarını, tarımın makineleşmesi ve ırgatların sıkıntılarını, mahpusları, bekçileri gardiyanları... konu edinmiştir.
ESERLERİ:
Öykü: Ekmek Kavgası, 72. Koğuş, Önce Ekmek, Mahalle Kavgası
Roman: Baba Evi, Murtaza, Cemile, Bereketli Topraklar Üzerinde, Hanımın Çiftliği, Avare Yıllar, Gurbet Kuşları...
YAŞAR KEMAL (1922-2015)

Toplumcu gerçekçi bir yazardır.
Gerçek adı Kemal Sadık Göğçeli'dır.
Adını ilk olarak Cumhuriyet gazetesindeki röportajlarıyla duyurmuştur.
İlk romanı İnce Memed'le büyük ün kazanmış ve romancı kimliği öne çıkar olmuştur.
Türk edebiyatının olduğu kadar dünya edebiyatının da önemli romancılarındandır.
Çukurova'yı insanıyla, sorunlarıyla doğasıyla destansı bir dille anlatmıştır.
Romanlarında doğayı ustaca ve ayrıntılı olarak betimlemiştir.
Masallardan, ağıtlardan, halk hikayelerinden, efsanelerden ustaca yararlanmayı bilmiştir.
ESERLERİ:
Roman: İnce Memed, Yer Demir Gök Bakır, Demirciler Çarşısı Cinayeti, Orta Direk, Teneke, Yılanı Öldürseler, Yusufçuk Yusuf...
Öykü: Sarı Sıcak
Röportaj: Bu Diyar Baştan Başa
Derleme (Özgün Anlatı): Üç Anadolu Efsanesi
BEHÇET NECATİGİL (1916-1979)

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde kendi çizgisini yaratmış şairlerdendir.
Heceyi kullandığı şiirleri olmakla birlikte ağırlıklı olarak serbest şiirler yazmıştır.
Şiir geleneğinden ustaca esinlenmeyi bilen söyleyişi rahat, samımı bir şiiri vardır.
Büyük kentte yaşayan orta tabaka insanının yaşantısını, bunalımlarını, ev-aile sorunlarını, geçim sıkıntısını işlemiştir.
Şiirleri kadar radyo oyunları da önemlidir.
ESERLERİ:
Şiir: Kapalıçarşı, Evler, Divançe, Arada, Çevre, Eski Toprak
Radyo Oyunu: Yıldızlara Bakmak, Uç Turunçlar
Araştırma-biyografi: Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü
Araştırma: Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü
CAHİT SITKI TARANCI (1910- 1956)

Otuz Beş Yaş, Desem ki ve Gün Eksilmesin Penceremden şiirleriyle tanınır.
Şiirlerinin çoğunda ölüm konusunu işlemiştir.
Romantizm ve sembolizmden etkilenmiştir.
Hece ölçüsüyle yazdığı şiirleri de serbest şiirleri de vardır.
Şiirde biçime, kafiyeye ve ahenge önem vermiştir.
ESERLERİ:
Şiir: Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Ömrümde Sükut, Sonrası
Mektup: Ziya'ya Mektuplar
AHMET KUTSİ TECER (1901 – 1967)

"Neredesin?" şiiriyle tanınmış ve sevilmiştir.
Şair ve oyun yazarıdır.
Halk şiiri geleneğine bağlı bir şairidir; Aşık Veysel'i edebiyat dünyamıza o tanıtmıştır.
ESERLERİ:
Şiir: Şiirler
Oyunları: Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı
SABAHATTİN EYÜBOĞLU (1908- 1973)

Deneme ustalarındadır.
Araştırma ve incelemeleri de vardır.
ESERLERİ:
Deneme: Mavi ve Kara, Sanat Üzerine Denemeler
CAHİT KULEBİ (1917- 1997)

"Hikaye" şiiriyle tanınmış ve sevilmiştir.
Aşık edebiyatı geleneğinden beslendiği ve Anadolu'yu anlattığı kendine has bir şiir çizgisi vardır.
Serbest şiirler yazmıştır.
Yurt ve doğa sevgisi, aşk, Kurtuluş Savaşı, yalnızlık başlıca konularıdır.
ESERLERİ:
Şiir: Atatürk Kurtuluş Savaşı'nda, Yeşeren Otlar, Türk Mavisi
FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA (1914-2008)

Şiire hece ölçüsüyle başladı, serbest şiire geçti.
Çocuk ve Allah kitabıyla ün kazandı.
Biçim, içerik ve söyleyişte sağladığı uyumla dikkat çekti.
Hayal gücünü öne çıkardığı imgeli ilk şiirlerinden sonra, aklı öne çıkardığı şiirler yazmıştır.
Kırkı aşkın eseriyle Türk şiirinin en verimli şairidir.
Tür, biçim ve içerik bakımından kendini sürekli yenilemiş, kendine özgü bir şiir dili yaratmıştır.
Hemen hemen her konuda şiir yazmıştır.
Yerli-yabancı hiçbir akımdan etkilenmeden klasiği ve çağdaşı kaynaştırdığı özgün bir şair olmuştur.
"Türkçem benim ses bayrağım." dizesiyle Türkçeye olan sevgisini anlatmıştır.
Destan tarzında şiirler de felsefi, link, toplumcu şiirler de yazmıştır.
ESERLERİ:
Şiir: Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve Allah, Üç Şehitler Destanı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İstiklal Savaşı, Sivaslı Karınca, İstanbul Fetih Destanı, Anıtkabir, Mevlana'da Olmak, Tük Olmak, Çanakkale Destanı, Vietnam Savaşımız, Hiroşima, Nötron Bombası, Malazgirt Ululaması, Yazıları Seven Ayı (Çocuk Şiirleri), Yunus Emre'de Olmak
MEMDUH ŞEVKET ESENDAL (1883- 1952)

Durum – kesit (Çehov Tarzı) öykücülüğünün ilk ustasıdır.
Halkın içinden kişileri (memur, esnaf), onların önemsiz görünen davranışlarını konu edinmiştir.
Halkı, iyi ve kötü yönleriyle, onları sevdirerek anlatmıştır.
Sade, süssüz, kısa cümlelerle kurulmuş, yumuşak bir dili vardır.
Toplumun çektiği sıkıntıları, sorunları abartmadan ve umutsuzluğa düşürmeden göz önüne sermiştir.
Haşmet Gülkokan ve Komiser hikayeleriyle sevilmiştir.
ESERLERİ:
Hikaye: Otlakçı, Mendil Altında, Temiz Sevgiler, Ev Ona Yakıştı
Roman: Ayaşlı ve Kiracıları, Miras
SAİT FAİK ABASIYANIK (1906 -1954)

Çağdaş öykücülüğün öncülerindendir.
Hikayelerinde "konu" ve "olaydan çok "zamandan ve "insan yaşamı"ndan kesitler öne çıkar.
Maupassant tarzından çok Çehov tarzı hikayeye yakındır.
Genellikle gerçekçi olan yazarın bazı öykülerinde gerçeküstücü öğeler öne çıkar.
İstanbul, deniz, balık, yoksulluk, avare insanlar, doğa yaşama bağlılığın göstergesi olarak öykülerinde sıkça yer bulur.
Hikayelerini sade bir Türkçeyle yazmıştır.
ESERLERİ:
Öykü: Semaver, Sarnıç, Mahalle Kahvesi, Tüneİdeki Çocuk, Şahmerdan, Lüzumsuz Adam, Havada Bulut, Kumpanya, Alemdağ'da Var Bir Yılan, Son Kuşlar; Az Şekerli
Romanları: Medar-ı Maişet Motoru (Sonraki baskıda adı "Birtakım İnsanlar"), Kayıp Aranıyor
Şiir: Şimdi Sevişme Vakti
Röportaj: Mahkeme Kapısı
HALİKARNAS BALIKÇISI (1886-1973)

Asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı'dır.
Eserlerinde denizi, deniz insanlarını Bodrum'u Ege denizinin efsanelerini anlatmıştır.
Üslüba ve tekniğe çok önem vermeyen yazarın, şiirsel, destanımsı ve coşkulu bir anlatımı vardır.
Eski Yunan ve Anadolu uygarlıkları ve mitoloji birikimini de eserlerinde yansıtmıştır.
ESERLERİ:
Öykü: Merhaba Akdeniz, Ege Kıyılarından, Yaşasın Deniz,
Egenin Dibi, Gülen Ada, Gençlik Denizlerinde
Roman: Aganta Burina Burinata, Ötelerin Çocuğu, Uluç
Reis, Turgut Reis, Deniz Gurbetçileri.
Anı: Mavi Sürgün
HALDUN TANER (1916-1986)

Öykü ve oyun yazarıdır.
Eserlerinde çağının sorunlarını ortaya koymuş, eser kişilerinden hareketle çözümler de sunmuştur.
Epik tiyatronun bizdeki öncüsüdür.
ESERLERİ:
Öykü: Yaşasın Demokrasi, Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu,On İkiye Bir Var, Sancho'nun Sabah Yürüyüşü, Ayışığında Çalışkur, Konçinalar, Yalıda Sabah
Tiyatro: Günün Adamı, Dışarıdakiler, Huzur Çıkmazı, Keşanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Fazilet Eczanesi, Zilli Zarife
Portre / Anı: Ölür İse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil
ATTİLA İLHAN (1925-2005)

Mavi akımının öncüsüdür.
Şiir, roman, deneme, anı, gezi yazısı türlerinde eserler vermiştir.
Daha çok bireysel ve toplumsal konuları işlediği şiirleriyle tanınmıştır.
ESERLERİ:
Şiir: Duvar, Sisler Bulvarı, Ben Sana Mecburum Roman: Kurtlar Sofrası, Bıçağın Ucu
NECATİ CUMALI (1921 -2001)

Şiir, hikaye, roman ve tiyatro türlerinde eserler vermiştir.
Gözlemlerinden yola çıkarak toplumsal sorunları ele almıştır.
ESERLERİ:
Şiir: Kızılçullu Yolu
Roman: Tütün Zamanı (Zeliş)
Oyun: Boş Beşik, Ezik Otlar, Susuz Yaz, Yeni Çıkan Şarkılar ya da Juliet
NURULLAH ATAÇ (1898- 1957)

Deneme ve eleştiri türünde usta bir isimdir.
Batılı anlamda ilk deneme ve eleştiri yazılarının yazarıdır.
1940'tan sonraki yazılarında Türkçeyi özleştirme çabası öne çıkar.
ESERLERİ:
Deneme / Eleştiri: Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri,
Sözden Söze, Ararken, Diyelim Söz Arasında, Günce
SUUT KEMAL YETKİN (1903-1980)

Deneme ve eleştiriyle tanınmıştır.
Sanat, estetik, resim ve felsefe alanlarında eserler vermiştir.
Düşüncelerini açık ve yalın bir anlatımla kaleme almıştır.
ESERLERİ:
Deneme: Edebiyat Konuşmaları, Edebiyat Üzerine, Günlerin Götürdüğü, Düşün Payı, Yokuşa Doğru, Şiir Üzerine Düşünceler, Denemeler
İnceleme – Araştırma: Ahmet Haşim ve Sembolizm, Sanat Felsefesi, Edebiyatta Akımlar.
CEMİL MERİÇ (1917-1987)

Deneme türünün usta isimlerindendir.
Denemeleri dışında, edebiyat tarihi, felsefe, tarih çalışmaları ve çevirileri de vardır.
ESERLERİ:
Deneme: Bu Ülke, Mağaradakiler Araştrıma/İnceleme: Umrandan Uygarlığa, Kırk Ambar, Bir Dünyanın Eşiğinde
RECEP BİLGİNER (1922-2005)

Şiirleri de olmasına karşın tiyatrocu olarak tanınmıştır.
Oyunlarında toplumsal konuları işlemiştir.
ESERLERİ:
Tiyatro: İsyancılar, Sarı Naciye, Yunus Emre, Parkta Bir Sonbahar Günüydü, Mevlana, Ben Kimim, Karım ve Kızım
TURAN OFLAZOĞLU (1932-)

Tiyatro yazarıdır.
Oyunlarının konusunu, köyden ve Türk tarihinden aldı.
ESERLERİ:
Tiyatro: IV. Murat, Deli İbrahim, Genç Osman, Kösem Sultan, Bizans Düştü, Sokrates Savunuyor
ORHAN ASENA (1922-2001)

Tiyatro yazarıdır.
Tarihten aldığı olayları ve topluma mal olmuş kişileri konu edinmiştir.
ESERLERİ:
Tiyatro: Tohum ve Toprak, Hürrem Sultan, Tanrılar ve İnsanlar, Fadik Kız, Atçalı Kel Mehmet
DİĞER BAZI YAZARLAR

Samet Ağaoğlu
Oktay Akbal
Selim İleri
Cengiz Dağcı
Füruzan
Orhan Pamuk
Vedat Nedim Tör
Turgut Özakman
Güngör Dilmen
Sermet Çağan
Cevat Fehmi Başkut

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı

Cumhuriyet Dönemi Edebiyatının Oluşumu
Cumhuriyet Dönemi Edebiyatının Genel Özellikleri
Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı Temsilcileri ve Özellikleri
Cumhuriyet Dönemi Şiir
Cumhuriyet Dönemi Roman
Cumhuriyet Dönemi Öykü
Cumhuriyet Dönemi Deneme
Cumhuriyet Dönemi Tiyatro
Cumhuriyet Dönemi Günlük
Cumhuriyet Dönemi Hatıra (Anı)
Cumhuriyet Dönemi Gezi
Cumhuriyet Dönemi Mülakat-Röportaj
Cumhuriyet Dönemi Söylev (Nutuk)
#45
Edebiyat / Beş Hececiler (Hecenin Beş Şai...
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 03:10 ÖS
Beş Hececiler (Hecenin Beş Şairi): Beş Hececiler Kimdir? Beş Hececiler Akımı ve Özellikleri

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

Beş Hececiler (Hecenin Beş Şairi): Beş Hececiler Kimdir? Beş Hececiler Akımı ve Özellikleri



Şiire I. Dünya Savaşı (1914-1918) ve Millî Mücadele (1919-1922) yıllarında başlayan, Mütareke yıllarında şöhret kazanan hececiler, Anadolu'yu ve vasat insan tipini şiire soktular. Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır. Hecenin bu beş şairi millî edebiyat akımından etkilenmiş ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya başlamışlardır. Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır.

Beş Hececiler'in Şiir Anlayışı ve Özellikleri

Hecenin beş şairi adıyla da anılan bu sanatçılar Milli Edebiyat Akımından etkilenmiş ve şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmışlardır.
Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir.
Beş hececiler şiire birinci dünya savaşı ve milli mücadele döneminde başlamışlardır.
Beş hececiler ilk şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmışlar daha sonra heceye geçmişlerdir.
Şiirde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir.
Hece vezni ile serbest müstezat yazmayı da denediler.
Mısra kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmadılar yeni yeni biçimler aradılar.
Nesir cümlesini şiire aktardılar ve düzyazıdaki söz dizimini şiirlerde de görülmesi beş hececiler de çok rastlanan bir özelliktir.
Beş Hececiler şu sanatçılardan oluşmuştur:

Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973),
Halit Fahri Ozansoy (1891-1971),
Yusuf Ziya Ortaç (1895-1967),
Orhan Seyfi Orhon (1890-1972),
Enis Behiç Koryürek (1892-1949).

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1898-1973)



Şiire I.dünya savaşında aruzla başladı. Daha sonra da hece ölçüsüyle şiirler yazmaya başladı; fakat, heceyle şiirler yazarken aruzla de yazmaya devam etti.
Duygu ve düşünceyi bir arada yürüten, romantik ve realist konu ve hayatları işleyen şiirleriyle ün yapmıştır.
Şiirlerinde Anadolu'yu ve memleket sevgisini anlatır.
Şiirlerindeki başlıca temalar aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık ve ihtirastır.
Dili sadece akıcıdır. Söz sanatlarına yer veren güçlü bir üslubu vardır.
Eserleri: Han Duvarları, Dinle Neyden, Çoban Çeşmesi, Gönülden Gönüle, Bir Ömür Böyle Geçti, Elimle Seçtiklerim, Heyecan ve Sükun Tiyatroları: Özyurt, Canavar, Akın, Kahraman.

HALİT FAHRİ OZANSOY (1891-1971)



Şiire aruzla başlamıştır. Aruza veda adlı şiiriyle, aruz ölçüsünü bırakıp heceye yönelmiştir.
Şiirlerinde çoğunlukla egzotik sahnelere, hüzün ve melankoli gibi bireysel duygulara, aşk ve ölüm temalarına rastlanır.
Şiirlerinde konuşulan Türkçe'yi başarıyla kullanmıştır.
Şiir, roman ve tiyatro türlerinde eserler vardır.
Eserleri: Baykuş, Efsaneler, Cenk Duyguları, Hayalet.

YUSUF ZİYA ORTAÇ (1896-1967)



Yusuf Ziya da diğerleri gibi şiire aruzla başlamış daha sonra heceye geçmiştir.
Şiirlerinde günlük hayatın çeşitli görünümlerini sade bir dille işlemiştir.
Akbaba adlı mizah dergisini çıkarmıştır.
Eserleri: Akından Akına, Bir Rüzgar Esti, Yanardağ, Aşıklar Yolu.

ORHAN SEYFİ ORHON (1890-1972)



Şiire aruzla başlar daha sonra heceyle devam eder.
Şiirlerinde daha çok şahsi konuları işler.
Bazı şiirlerinde halk şiirinin şekillerini de kullanmıştır.
Bireysel duyguları işleyen, ahenkli ve zarif şiirlerinde temiz duru bir Türkçe kullanmıştır.
Eserleri: Fırtına ve Kar, Gönülden Sesler, Peri Kızı İle Çoban, O Beyaz Bir Kuştu.

ENİS BEHİÇ KORYÜREK (1891-1949)



İlk şiirlerini Servet-i Fünun etkisinde yazdı.
Şiire aruz ölçüsüyle başlamıştır.
Hece ile yazdığı ilk şiirlerinde aşk duygularına yer vermekle beraber, daha sonra kurtuluş savaşı yıllarında milli duyguları ve tarihi kahramanlıkları işleyen heyecan yüklü epik şiirler yazmıştır.
Eserleri: Miras ve Güneşin Ölümü adlı şiir kitabı vardır.

Milli Edebiyat Dönemi (1911-1923)

Milli Edebiyat Döneminin Oluşumu
Milli Edebiyat
Milli Edebiyat Özellikleri
Milli Edebiyat Biçim ve Yapı Özellikleri
Milli Edebiyat Yazarlar ve Eserleri
Milli Edebiyat Hikaye-Roman
Milli Edebiyat Hikâye
Milli Edebiyat Roman
Milli Edebiyat Tiyatro
Milli Edebiyat Şiiri
Beş Hececiler
Milli Edebiyat Eleştiri ve Edebiyat Tarihi
Milli Edebiyat Makale
Milli Edebiyat Fıkra
Milli Edebiyat Sohbet
Milli Edebiyat Mizah ve Hiciv
Milli Mücadele Dönemi Edebiyatı
Milli Romantikler
Millî Edebiyat Döneminde Şiir Eğilimleri
Milli Edebiyat Dönemi Fikir Akımları
Millî Edebiyat Dönemi Dilde ve Edebiyatta Türkçülük
Milli Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir ve Şairler
Milli Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Eserler
#46
Edebiyat / Milli Edebiyat Dönemi
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 02:56 ÖS
Milli Edebiyat Dönemi (1911-1923) Özellikleri, Temsilcileri

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

II. Meşrutiyet (1908)'ten sonra başlayan ulusçuluk akımı her alanda olduğu gibi edebiyatta da kendisini göstermiş ve "Milli Edebiyat" akımı ile millî/ulusal kaynaklara yönelme ilkesi benimsenmiştir.

1911'de Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp'in yayımladıkları "Genç Kalemler" dergisiyle başlayan akım, kısa sürede değişik sanat anlayışlarını savunan sanatçılar tarafından da benimsenmiştir.

Sade ve arı bir Türkçe ile yazılan eserler yurt sorunları ve ulusal değerleri ortaya çıkarma amacını gütmüşlerdir. Özellikle öykü ve roman alanında Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin ve Refik Halit Karay bu akımın en güzel örneklerini vermişlerdir.

Bu dönemde ayrıca milli edebiyat kavramı altında toplanan fakat dünya görüşleri ve şiir anlayışları farklı olan şairler de yetişmiştir. Nitekim şiirlerini akımın temel özelliği olan hece ölçüsü yerine aruz ölçüsü ile yazan Türk İstiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akif Ersoy, gerçekçi bir tutumla toplumsal konulara yönelmiş; temelde Osmanlıcı ve gelenekçi kabul edilen Yahya Kemal Beyatlı, yeni-klasik bir şiir geliştirmiş; egemen ideolojilerin dışında kalan Ahmet Haşim ise izlenimci ve simgeci bir anlayışla "Saf Şiir"i savunmuştur.

Milli Edebiyat Akımı Türk edebiyatında toplum ve ülke meselelerine geniş yer veren, sade Türkçeyi ve hece veznini kullanma yoluna giden edebiyat akımı (1911-1923), 1860'tan sonra benimsenen ve II. Abdülhamid tarafından da desteklenen "Osmanlıcılık" ideolojisi, Balkan savaşından sonra imparatorluk sınırları içinde patlak veren bağımsızlık mücadeleleri sonucu, geçerliğini kaybetti.

1908'den sonra Müslüman toplumları birleştirmek ve kalkındırmak, Hıristiyan devletleri karşısında bir denge unsuru durumuna getirmek amacını güden "İslamcılık" ideolojisinin yanında, önce edebiyat ve fikir adamlarınca ortaya atılan, sonradan siyasi nitelik kazanan milliyetçilik akımı da gelişme gösterdi.

Milliyetçilik hareketi, kısa bir süre sonra " Türkçülük" adı altında, dernek ve yayın organlarının (Türk Derneği, Türk Yurdu ve aynı adlarla çıkardıkları dergiler) kurulmasıyla siyasi yönden teşkilât kurmağa başladı. Türk Yurdu derneği, bir yıl sonra (1912) yerini Türk Ocağı'na bıraktı.

Yayımı 1913'te başlayan Halka Doğru dergisi, halkın toplumsal seviyesine inmeyi amaç edindi. İmparatorluktaki milliyetçilik hareketleri, o sırada iktidarda bulunan ittihat ve Terakki cemiyetince desteklendiği için kısa zamanda büyük gelişme gösterdi. Milliyetçilik, özellikle Türkçülük hareketinin önderi durumunda olan Ziya Gökalp, yazılarıyla ve İstanbul üniversitesinde verdiği sosyoloji dersleriyle, hem milliyetçilik ilkelerinin aydınlarca benimsenmesinde, hem de milli bir edebiyatın yaratılmasında başlıca etken oldu.

Selanik'te, Ömer Seyfettin, Âkil Koyuncu, Rasim Haşmet ve Fecriati'cilerden bazılarının çıkardıkları Genç Kalemler (1911) dergisiyle, milliyetçilik akımı edebiyat alanına girdi. Genç Kalemler dergisi ilk olarak "milli edebiyat" deyimini ortaya attı ve böyle bir edebiyatın oluşturulması görevini de üstüne aldı. Dergi yazarları ilk olarak dilin millileştirilmesiyle ise başladılar.

Dili sadeleştirme konusunda birtakım ilkeler tespit ettikten sonra edebiyatta da taklitçilikten kaçınılmasını, sanatçıların, Türk halkının hayatına yönelerek yaratıcı nitelikler kazanmalarını ve yapıcı eserler vermelerini istediler. "Hikâye, roman ve tiyatro, konularını ve kişilerini yerli hayattan almalıdır" ilkesini benimsediler. Milli edebiyat temsilcilerinin edebiyat ve özellikle dil anlayışları, Servetifünun'cular ve fecriati'ciler büyük tepki uyandırdı.

Mehmed Rauf, Halid Ziya, Cenab Şahabeddin, Hüseyin Cahid, Süleyman Nazif, Yakup Kadri, Köprülüzade Mehmed Fuad'ın itirazları şunlardı: "Yeni dil ancak bilim dili olabilir, sanat eserleri milletlerarasıdır, bu bakımdan edebiyat da milli olamaz, Genç Kalemler'in milli edebiyat anlayışı ırki bir nitelik taşımaktadır v.d.". Genç Kalemler dergisinde bu itirazlara karşı devamlı yazılar çıkıyordu. Bu karşılıklı tartışmaların yapıldığı sırada fecriati'cilerden Hamdullah Suphi ve Celâl Sahir, Genç Kalemler'in yeni dil konusundaki görüşünü benimsediklerini bildirdiler.

Genç Kalemler dergisi kapandıktan (Eylül 1912) sonra yazarlarının birçoğu İstanbul'a geldiler, Türk Yurdu ve öteki milliyetçi dergilerde yazmağa başladılar. Milli edebiyat akımına karşı çıkanların ve yeni yetişen gençlerin de katılmasıyla grup genişledi ve etki alanları da aynı oranda büyüdü. Türkiye'de cumhuriyet ilân edilirken milli edebiyat akımı temsilcilerinin büyük çabalarıyla, bazı yazarların (Cenab Şahabeddin, Süleyman Nazif, Ali Kemal) şiddetle karşı koymalarına rağmen, konuşma dili edebiyat dili olarak yaygınlaştı.

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ DİL VE ÜSLÛP

"Genç Kalemler" dergisi yazarları, milli bir edebiyatın, dilin millileştirilmesiyle yaratılacağına inanmışlardı.

Edebiyatı cedide'cileri ve fecriati'cileri, Arapça ve Farsçanın etkisi altında kalan bir dili (Osmanlıca) kullandıkları gerekçesiyle suçladılar, "Yeni lisan" adını verdikleri davalarını gerçekleştirmeğe çalıştılar. Bu konudaki başlıca amaçları şunlardı:

1. Arapça ve Farsça dilbilgisi kuralları ile bazı istisnalar dışında bu kurala göre yapılmış tamlamaların kullanılmaması;

2. Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçedeki kullanılışlarına göre değerlendirilmesi, bu dillere ait kelimelerin yerine mümkün olduğu kadar Türkçelerinin kullanılmasına dikkat edilmesi;

3. Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe telaffuzlarına göre yazılması;

4. Bilim dilinde kullanılan Arapça ve Farsça terimlerin kullanılmasına devam edilmesi;

5. Öteki Türk lehçelerinden kelime alınmaması;

6. Konuşmada, İstanbul şivesinin esas olarak kabul edilmesi. İstanbul konuşması esas alınarak yeni bir yazı dilinin meydana getirilmesi.

MİLLİ EDEBİYATIN SANATÇILARI



ÖMER SEYFETTİN (1884-1920)



Türk edebiyatının en önemli hikâyecisidir.
Yeni Lisan adlı makalesi Milli Edebiyatın kanunlarının ilanı sayılır.
Sade dil akımının öncüsüdür.
Anadolu'nun insanın hayat şartlarını hikâyelerini yansıtmıştır.
Dilde, fikirde, işte milliyetçilik fikrini yerleştirmiştir.
Çocukluk anıları, efsaneleri hikâyelerinde işlemiştir.
Eserleri: Bomba, Yalnız Efe ,Efruz Bey, İlk Düşen Ak, Yüksek Ökçeler, Gizli Mabet, Bahar ve Kelebekler.

ZİYA GÖKALP (1876-1924)



Türk milliyetçiliğini esaslara bağlamıştır.Sistematize etmiştir.
Sosyal hayatı ve kurumlarımızı Batı'ya göre düzenlenmelidir.
Eserlerinde halk dilini kullanmıştır.
Halkın dertlerini isteklerini yansıtmaya çalışmıştır.
"Türkçülük, Türk milletini yükseltmektir" diyerek bu ifade doğrultusunda hareket etmiştir.
Eserleri:Türkçülüğün Esasları, Kızıl Elma, Türkleşmek-İslamlaşmak -Muasırlaşmak, Türk Medeniyet Tarihi, Malta Mektupları.

MEHMET EMİN YURDAKUL (1869-1944)



Anadolu insanın yabancılara başkaldırısını çok güzel yansıtmıştır.
Toplumcu sanat anlayışıyla milliyetçi çizgide eserler vermiştir.
Hece ölçüsü kullanılmıştır.
Eserleri: Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanları, Zafer Yolunda, Turana Doğru, İsyan ve Dua, Mustafa Kemal, Fazilet ve Adalet.



Edebiyatın her alanında eser vermiştir. Fecr-i Ati'nin dağılmasından sonra Milli Edebiyat içinde yer almıştır.
Çoğunlukla içinde yaşadığı toplumun dertlerini eserlerinde işlemiştir.
Anadolucu, Atatürkçü bir çizgide kalmıştır.
Esas ününü romancılık alanında bulmuştur.
Kuvvetli bir gözlem gücü vardır.
Realist bir çizgide yaşamıştır.
Eserlerinde aydın-halk çatışmasını yansıtmıştır.
Eserleri:
Roman: Kiralık Konak, Ankara, Nur Baba, Hüküm Gecesi,Sodom ve Gomore, Yaban, Bir Sürgün, Panorama
Hikâye: Milli Savaş Hikâyeleri, Rahmet
Diğer: Erenlerin Bağından, Zoraki Diplomat, Vatan Yolundan, Anamım Kitabı

HALİDE ADİP ADIVAR (1884-1964)



Edebiyatçılığının yanında bir asker gibi cephe gerisinde mücadele vermiştir.
Romanlarında aşk, kadının psikolojisini, doğu-batı çatışmasını, eski-yeni kavgasını işlemiştir.
Romanlarında kuvvetli bir gözlem vardır.
Kurtuluş Savaşı eserlerinde çokça yer edinmiştir.
Edebiyatın hemen her alanında eser vermiştir.
Dili çok başarılı değildir.
Eserleri: Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye, Türkün Ateşle İmtihanı, Sinekli Bakkal, Mor Salkımlı Ev, Dağa Çıkan Kurt, Tatarcık, Zeyno'nun Oğlu.

REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889-1958)



Anadolu'nun dertlerini, sıkıntılarını, inançlarını eserlerinde işlemiştir.
Sade ve yapmacıksız bir dil kullanmıştır.
"Çalıkuşu" romanı en ünlü eseridir.(aslında bir tiyatro eseri olarak yazılmıştır)
Müfettişlik yaptığı için Anadolu'yu gezmiş ve onların sıkıntılarını, sevinçlerini edebi eserlerinde sıkça kullanmıştır.
Eserleri: Çalıkuşu, Damga, Dudaktan Kalbe, Acımak, Yeşil Gece, Yaprak Dökümü, Kızılcık Dalları, Gökyüzü, Eski Hastalık, Ateş Gecesi, Miskinler Tekkesi, Son Sığınak ...

REFİK HALİT KARAY (1888-1965)



Halk dilini eserlerinde oldukça başarılı olmuştur.
Kuvvetli bir gözlemciliği vardır; ancak iç gözlemde başarılı değildir.
Eserleri: Memleket Hikâyeleri, İstanbul'un İçyüzü, Yezidin Kızı, Çete, Sürgün, Bu Bizim Hayat, Kadınlar Tekkesi, Karlı Dağdaki Ateş...

YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958)



Modern edebiyatımızın en büyük şairlerindendir.
Batılı tarzda şiirimize düzen vermiştir.
Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır. "OK" şiiri hariç bütün şiirlerini aruzla yazmıştır.
Şiir musikiden başka bir musiki"dir derdi.
Parnasizmden etkilenmiştir.
İstanbul'u, Osmanlı'nın ihtişamlı zamanında gezmek, tabiat, ölüm, rintlik gibi konuları işlemiştir.
Şiirlerinin mükemmel olması için uğraş vermiştir, bu konuda oldukça titizdir.
Edebiyatın hemen her alanında eser vermiştir; ancak asıl ününü şiirde kazanmıştır.
Eserleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgârıyla, Aziz İstanbul, Eğil Dağlar, Portreler, * Rubailer ve Hayyam'ın Rubailerini Türkçe Söyleyiş.

HECENİN BEŞ ŞAİRİ (BEŞ HECECİLER)

Beş Hececi şairler 1917'de Selanik'te "Genç Kalemler"le başlayan Milli Edebiyat akımının ilklerine bağlı olarak, halk şiirimizin özelliklerinden, yerli kaynaklarımızdan yararlanarak, şiirimizin aruzdan heceye geçişinde önemli rol aynamışlardır. Şiirlerinde Anadolu manzaralarını ve Anadolu yaşayışını coşkulu bir dille işlemişlerdir. Hece ölçüsünün genellikle 11'li ve 14'lü kalıbını kullanmışlardır. Daha sonraları, yeni biçimler arayarak oldukça uzun şiirler de yazmışlardır. Eserlerindeki dil ise konuşma dilidir. Bu şarirlerimiz şunlardır:

Halit Fahri Ozansoy
Enis Behiç Koryürek
Yusuf Ziya Ortaç
Orhan Seyfi Orhon
Faruk Nafiz Çamlıbel

Milli Edebiyat Dönemi (1911-1923)

Milli Edebiyat Döneminin Oluşumu
Milli Edebiyat
Milli Edebiyat Özellikleri
Milli Edebiyat Biçim ve Yapı Özellikleri
Milli Edebiyat Yazarlar ve Eserleri
Milli Edebiyat Hikaye-Roman
Milli Edebiyat Hikâye
Milli Edebiyat Roman
Milli Edebiyat Tiyatro
Milli Edebiyat Şiiri
Beş Hececiler
Milli Edebiyat Eleştiri ve Edebiyat Tarihi
Milli Edebiyat Makale
Milli Edebiyat Fıkra
Milli Edebiyat Sohbet
Milli Edebiyat Mizah ve Hiciv
Milli Mücadele Dönemi Edebiyatı
Milli Romantikler
Millî Edebiyat Döneminde Şiir Eğilimleri
Milli Edebiyat Dönemi Fikir Akımları
Millî Edebiyat Dönemi Dilde ve Edebiyatta Türkçülük
Milli Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir ve Şairler
Milli Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Eserler
Halkın Yaşayış Tarzını ve Değerlerini Anlatan Manzumeler
Sade Dil ve Hece Ölçüsüyle Yazılmış Şiir
#47
Edebiyat / Fecri Ati Edebiyatı
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 02:36 ÖS
Fecri Âti Edebiyatı Topluluğu Özellikleri, Sanatçıları, Şairleri, Temsilcileri (1909 – 1912)

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

Fecri Âti Edebiyatı (1909-1912)

24 Temmuz 1908'de ilan edilen II. Meşrutiyet'ten sonra ülkede canlı ve hareketli bir edebiyat hayatı başlamıştır. Edebiyatta ki bu canlılık aslında ülkede II.Meşrutiyet'in getirdiği özgürlük ortamı içinde her türlü fikrin serbestçe tartışılabilir hale gelmiş olmasındandır. II.Meşrutiyet'in ilanından sonraki devirde edebiyatımız biraz da Abdülhamid'in baskılı rejiminden kurtularak imparatorluğu çepeçevre saran siyasi olayların içine girmiştir.

Bu yılların edebiyat ortamında edebiyata hevesli İstanbul gençlerinden bir grup 1909 da Fecr-i Ati adında bir topluluk kurarlar. Ülküleri Servet-i Fünun topluluğuna benzeyen fakat onlardan daha ileri bir edebiyat topluluğu meydana getirmektir. Bu sanatçılar da tıpkı Edebiyatı Cedideciler gibi Servet-i Fünun dergisini kendi eser ve görüşlerini yazacak bir organ saymışlar, edebiyatta yapmak istediklerini de bir bildiri ile açıklamışlardır.

Bu bildiride yeni görüşün hangiprensiplere sahip olduğu ve çizilmiş bir hedefe benzer hususlaryoktur. Edebi bir görüşün belirtilmesinden çok,genç edebiyatçılarınbirlikte hareket edecekleri ve topluca çalışıp yazacakları açıklanmıştır. Önemlibir prensip ortaya koyamayan ve Servet-i Fünuncular kadar etkili bir ekol olamayan Fecri Ati topluluğunun daha sonraları ortaya çıkan gaye ve prensibişöyle özetlenebilir: "Sanat, şahsi ve muhteremdir."

Ne var ki topluluğun üyelerinin hem yaş olarak çok genç olmaları,hem kültür yönünden oldukça zayıf bulunmaları,hem de edebiyatımızda yeni bir çığır açacak önemli prensipler ortaya koyamamış bulunmaları yüzünden Milli Edebiyat Hareketi'ni savunanlarca çok kolay bertaraf edilmişlerdir. Zaten Fecri Ati topluluğu varlıklarını gösterebilmek için sık sık kendilerinden öncekileri hırpalayan eleştiriler kaleme almaktan, Edebiyatı Cedideciler'in dil anlayışlarını sürdürüp bazı batı örnekleri teklifinden başka önemli bir rol oynayamamışlardır.

Ali Canip Yöntem'in o zaman Selanik'te topluluğun muhabir azası olmasına rağmen, onların fikirlerini de eleştirmesi belli bir edebi görüş birliğinin Kurulmamış olduğunu gösterir. Bu yüzden Fecri Aticiler daha fazla dayanamayıp iki yıl sonra Balkan Savaşı içinde dağılmışlardır.

Fecri Ati topluluğunun yazarları şunlardır:

Ahmet Haşim,
Celal Sahir,
Emin Bülent,
Mehmet Fuat,
Tahsin Nahit,
Faik Ali,
Refik Halit,
Yakup Kadri,
Hamdullah Suphi,
Fazıl Ahmet,
Müfit Ratip,
Şahabettin Süleyman ...
Sonuç olarak bu topluluktan edebiyat tarihimize önemli bir ekol değil, bir kaç tane isim kalmıştır. Yakup Kadri, Refik Halit, Ahmet Haşim ve Fuat Köprülü. Bunlardan Ahmet Haşim dışında diğerleri Milli Edebiyat akımının önemli ölçüde etkisi altında kalarak, yazı hayatına devam etmişlerdir. Bilhassa Fuat Köprülü, daha sonraları yaptığı ilmi araştırmalarla Milli Edebiyat hareketinin aydınlanıp yayılmasına önemli katkılarda bulunmuştur.

Fecr-i Ati Edebiyatı'nın Özellikleri

– 20 Mart 1909'da Hilal Matbaası'nda toplanan Şahabettin Süleyman, Yakup Kadri, Refik Halit, Cemil Süleyman, Köprülüzade Mehmet Fuat, Tahsin Nahit, Emin Bülent, Ali Süha, Faik Ali ve Müfit Ratib gibi yeni bir hareket başlatmayı planlar. Ahmet Haşim de bu harekete katılır. Böylece Fecr-i Ati Encümen-i Edebisi Beyannamesi, 24 Şubat 1910'da yayımlanır. Fecr-i Ati edebiyatı, II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanan bir bildiriyle başlar.

– Edebiyatımızda ilk edebi bildiriyi (manifesto/ beyanname) yayımlayan topluluktur.

– Edebiyatımızda ilk edebî topluluktur.

–Servet-i Fünûn edebiyatına tepki olarak doğmuştur.

– "Sanat şahsi ve muhteremdir." (Sanat kişisel ve saygıya değerdir) görüşüne bağlıdırlar.

– "Edebiyat ciddi ve önemli bir iştir, bunun halka anlatılması lazımdır." görüşüne sahiptirler.

– Batıdaki benzerleri gibi dil, edebiyat ve sanatın gelişmesine, ilerlemesine hizmet etmek; gençleri bir araya getirmek; seviyeli fikir münakaşalarıyla halkı aydınlatmak; değerli ve önemli yabancı eserleri Türkçeye kazandırmak; Batıdaki benzer topuluklarla temas kurmak, böylece Türk edebiyatını Batı edebiyatına yaklaştırmak, Batı edebiyatını Türk edebiyatına tanıtmak amacındadırlar.

– Servet-i Fünûn'a bir tepki olarak ortaya çıkmasına rağmen, şiir sahasında bu edebiyatın özelliklerini sürdürürler.

– Şiirlerinde işledikleri başlıca temalar tabiat ve aşktır.

– Tabiat tasvirleri gerçekten uzak ve subjektiftir.

– Dil bakımından Servet-i Fünûn'un devamıdır. Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla dolu, günlük dilden uzak ve kapalı bir şiir dili oluşturmuşlardır.


– Aruz veznini kullanarak serbest müstezat türünü daha da geliştirmişlerdir.

– Fecr-i Aticiler tiyatro ile yakından ilgilenmişlerdir.

– Şiirde özellikle Sembolizmin etkisi söz konusudur. Hikâyede Maupassant, tiyatroda ise Henrich İbsen örnek alınır.

– Belli bir sanat anlayışında, belli değer ölçüleri etrafında birleşmeyi değil, ferdi hürriyeti ve bunun sonucu olarak da çeşitliliği savundukları için kısa sürede dağılmışlardır.

– Dağılmalarında özellikle Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp'in çıkardıkları Genç Kalemler dergisi etkilidir. Yani Milli Edebiyat hareketinin başlaması Fecr-i Ati'yi bitirir.

– Fecr-i Ati, Edebiyat-ı Cedide ile Milli Edebiyat arasında bir köprü görevi görür.

-Fecr-i Ati'nin en önemli temsilcisi Ahmet Haşim'dir.

– Fecri Ati Beyannamesine imza atan sanatçılar:

Ahmet Haşim,
Ahmet Samim,
Emin Bülent (Serdaroğlu),
Emin Lami,
Tahsin Nahit,
Celal Sahir (Erozan),
Doktor Cemil Süleyman,
Hamdullah Suphi (Tanrıöver),
Refik Halit (Karay),
Şahabettin Süleyman,
Abdülhak Hayri,
İzzet Melih (Devrim),
Ali Canip (Yöntem),
Ali Süha (Delibaşı),
Faik Ali (Ozansoy),
Fazıl Ahmet (Aykaç),
Mehmet Behçet (Yazar),
Mehmet Rüştü,
Mehmet Fuat (Köprülü),
Müfit Ratib,
Yakup Kadri (Karaosmanoğlu),
İbrahim Alaattin.

– Milli Edebiyat'ın başlamasıyla Hamdullah Suphi, Ali Canib ve Celal Sahir'in bu harekete katılmalarıyla topluluk 1912'de dağılmıştır. Yalnızca Ahmet Haşim Fecr-i Ati edebiyatının temel ilkelerine bağlı kalmış ve Milli edebiyat hareketine katılmamıştır.

– Fecri Ati'nin görüşlerini, Yakup Kadri, Celal Sahir, Ahmet Haşim, Müfit Ratip, Mehmet Fuat ve Ali Canib Resimli Kitap adlı dergide; Mehmet Rauf, Hüseyin Suat ve Raif Necdet de eleştirilere Servet-i Fünûn'da cevap verdiler.
#48
Edebiyat / Serveti Fünun Edebiyatı
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 02:31 ÖS
Servet-i Fünun Edebiyatı (1896 – 1901)

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN



Servet-i Fünun Edebiyatının Oluşumu:

1877 Osmanlı-Rus savaşı sırasında II. Abdülhamit, Meclis-i Mebusanı kapatır, idareci ve aydınların bir kısmını sürgüne, bir kısmını da değişik memuriyetlere gönderir. Böylece "İstibdat (Baskı) Dönemi" diye adlandırılan dönem başlamıştır.
Servet-i Fünun dergisi, Ahmet İhsan Tokgöz tarafından çıkarılan, başta Batıdaki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri işleyen bir dergidir.
Recaizade Mahmut Ekrem, derginin yazı işleri müdürlüğüne öğrencisi Tevfik Fikret'i getirtir.
Recaizade, dönemin yetenekli sanatçıları olan Halit Ziya, Cenap Şehabettin, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Hüseyin Siret, Hüseyin Suat, Ali Ekrem, Süleyman Nazif, Ahmet Hikmet ve Ahmet Şuayb gibi sanatçıların dergide yazmalarını teşvik etmiştir. Servet-i Fünun dergisi bu geçişlerden sonra güçlü bir edebiyat dergisi hüviyetini almıştır.
Servetifünun sanatçıları eserlerini, "Edebiyatıcedide Kütüphanesi" adıyla yayımlamışlardır.
Servetifünuncular, II. Dönem Tanzimat Edebiyatı sanatçısı olan Recaizade Mahmut Ekrem'in teori olarak sunduğu edebi düşünceleri kendilerine esas almışlardır.
Servetifünun Edebiyatı sanatçıları kendilerine XIX. yüzyılın ikinci yarısındaki Fransız edebiyatçıları örnek almışlardır.
Tanzimat sanatçıları Doğu kültürünü, Servetifünuncular Batı kültürünü daha iyi bilirler.
Servet-i Fünun yazarları; Stendhal, Flaubert, Balzac, Goncourt Kardeşler ve Bourget gibi sanatçıların etkisiyle realizme yönelmişlerdir.
Servetifünun sanatçıları; Alfred de Mussat, Gustave Flaubert, Honere de Balzac, Alphonse Daudet, Emile Zola, Leconte de Lisle, François Coopee, Stephane Mallarme gibi sanatçılardan etkilenmişlerdir.
Türk edebiyatı bu dönemde içerik, üslup ve teknik bakımdan Avrupalılaşmıştır.
Ahmet Mithat Efendi, Servetifünuncuları Sabah gazetesinde yayınladığı "Dekadanlar" makalesiyle eleştirmiştir. Dekadan, eskiye dönen, gerici anlamlarına gelir.
Servetifünuncular, Tanzimat'la başlayan dili sadeleştirme çalışmalarına zarar vermişlerdir.
Bazı yazarlar, Milli Edebiyat'ın etkisiyle 1920'den sonra bazı eserlerini sadeleştirerek yayımlamıştır.
Hüseyin Cahit Yalçın'ın 1901'de yayınlanan "Edebiyat ve Hukuk" adlı çevirisi sebebiyle dergi kapatılmış , böylece Servetifünun topluluğu da dağılmıştır.

Servet-i Fünun (Edebiyat-ı Cedide) Edebiyatı Genel Özellikleri:

Recaizade Mahmut Ekrem'in önderliğinde Servet-i Funun Dergisi etrafında toplanan bazı gençler Tevfik Fikret'in derginin başına getirilmesiyle edebi bir topluluk özelliği kazanır.
Sonraları Cenap Şahabettin, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Celal Sahir Erozan, Ali Ekrem Bolayır, Halit Ziya Uşaklıgil'in katılımıyla genişler.
Devlet yönetiminin baskıcılığını bahane ederek toplumsal konulara eğilmediler.
Aruz ölçüsü başarıyla kullanılmıştır. (sadece Tevfik Fikret "Şermin" adlı eserini hece ölçüsüyle yazmıştır.)
Hep uzak ülkelere gitme hayaliyle yaşadılar.
Sanat, sanat içindir ilkesine bağlı kaldılar.
Nazım (şiir) nesre (düz yazı) yaklaştırılmıştır. Konu bütünlüğüne önem verilmiştir. (bkz. Mensur Şiir )
Batı'dan sone ve terza-rima gibi yeni nazım şekilleri alınmıştır.
Şiirde parnasizm ve sembolizmden; hikaye ve romanda ise realizmden etkilenmişlerdir.
Servetifünuncular, hiç duyulmamış sözcükleri lügatlerden bulup kullanmış ve bununla övünmüşlerdir.
Halktan kopuk sadece kendilerinin anlayabildiği bir edebiyat dili kurmuşlardır. Bundan dolayı, bu edebiyat "salon edebiyatı" olarak da nitelenmiştir.
Anjanbmanları, en güzel şekliyle Tevfik Fikret kullanarak nazımı nesre yaklaştırmıştır. Anlamın tek mısrada bitirilmeyip şiirin bir kısmına veya bütününe yayılmasına anjanbman (ulantı) denir.
Servetifünunculara göre her şey, şiirin konusu olabilir.
Ahenk, uyum ve biçime önem verm işlerdir.
Bu dönemin şairleri, gerçeklerden kaçıp hayali bir dünyaya sığınmışlardır.
Fransızcadaki tamlamaları, mecazlı söyleyişleri ve imgeleri Türkçeye uygulamaya çalıştıklarından Arapça ve Farsça tamlamaları çokça kullanmışlardır.
Fransız edebiyatından etkilendiler. Cümle yapıları, Fransızca cümle yapısına benzemektedir.
Türkçenin söz dizimine uymayıp devrik, eksiltili ve uzun cümleler kullanmışlardır.
Yapıtlarında ruhsal bunalım, karamsarlık, umutsuzluk, bıkmışlık, memnuniyetsizlik havası açıkça sezilir.
 Konularını İstanbul'dan, kişilerini de daha çok tahsilli, okumuş, maddi kaygıları olmayan üst kesimden seçmişlerdir.
Bu dönemde öykü ve roman türünün en önemli temsilcisi Halit Ziya Uşaklıgil, şiir türünün Tevfik Fikret ve Cenap Şehabettin'dir.
Batılı anlamda birçok türün en güzel örnekleri bu dönemde verilmiştir.

Servetifünun Edebiyatı Şairleri:

Tevfik Fikret
Cenap Şehabettin
Celal Sahir Erozan
Süleyman Nazif
Hüseyin Siret Özsever
Ali Ekrem Bolayır
Hüseyin Suat Yalçın
Sülayman Nesip
Faik Ali Ozansoy
İsmail Safa
Servetifünun Edebiyatı Yazarları:

Halit Ziya Uşaklıgil
Mehmet Rauf
Hüseyin Cahit Yalçın
Ahmet Hikmet Müftüoğlu
Safveti Ziya
Ahmet Şuayp
Ahmet Reşit vd.

SERVET-İ FUNUN EDEBİYATININ SANATÇILARI

TEVFİK FİKRET (1867-1915)



Tevfik Fikret, kendi akımının ve Türk edebiyatının en önemli şairlerindendir.
Edebiyatımızın biçim ve içerik bakımından yenileşmesinde etkin rol oynayan sanatçılardandır .
Batı edebiyatı nazım biçimleri olan sone, terzarima ve triyoleyi başarıyla kullanmıştır.
Serbest müstezatı, Türk edebiyatına yerleştirmiştir. Şiiri düz yazıya yaklaştırmıştır.
Aruz ölçüsünü Türkçeye başarıyla uygulamıştır.
Şiirlerinde musiki ve şekil kusursuzluğunu yakalamıştır.
Fen, bilim, teknik onun kalemiyle şiirimize girmiştir.
Parnasizm akımından etkilenmiştir.
Şermin adlı eserinde hece ölçüsünü kullanmıştır.
Başlangıçta şarap, aşk, bahar, aile, sanat, ruh sıkıntısı gibi bireysel; dergi kapandıktan sonra, devletsizlik, haksızlık, rüşvet, yoksulluk, dilencilik gibi toplumsal konuları da işlemiştir.
Servet-i Funun'dan sonra herhangi bir topluluğa katılmamış, bazı sosyal şiirler yazmıştır.
Türk edebiyatında ilk defa İstanbul'u eleştiren şair olmuştur. (Sis şiiri)
Mehmet Akif ile atışmışlardır. Oğlu Amerika'ya okumak için gider; ancak papaz olur.
Eserleri: Rubab-ı Şikeste, Haluk'un Defteri, Rubab-ın Cevabı, Tarih-i Kadim, Doksan Beşe Doğru, Şermin...

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL (1866-1945)



Halit Ziya Uşaklıgil, birçok edebi türde eser vermesine rağmen asıl ününü romanlarda bulmuştur.
Batılı anlamda ilk büyük roman ve hikaye yazarımızdır.
Servetifünuncuların en yetenekli nesir yazarıdır.
Sanatlı bir söyleyişi, iyi bir gözlemciliği vardır.
Romanlarında üst tabakanın hayat özelliklerini işlemesine rağmen hikâyelerinde sıradan insanları işlemiştir.
Realizm ve natüralizmi benimsemiştir.
Eserleri teknik açıdan kuvvetlidir, bu yönüyle romancılığımızın üstadı sayılır.
Şiirleri düz yazıya oldukça yakındır. O Mensur şiir yazan ilk sanatçımızdır.
Aşk-ı Memnu teknik bakımından en sağlam romanıdır.
Eserlerinde Arapça ve Farsça kelimeleri çokça kullandığı için eleştirilmiştir.
Fransızcadan etkilendiğ i için cümleleri Fransızca cümle yapısıyla benzerlik gösterir.
Sonradan bazı eserlerini sadeleştirerek tekrar yayınlamıştır.
Eserleri: Aşk-Memnu, Mai ve Siyah, Kırık Hayatlar, Bir Ölünün Defteri, Aşka Dair, Kâbus...

CENAP ŞAHABETTİN (1870-1934)



Cenap Şahabettin, "sanat, sanat içindir" görüşünü benimsemiştir.
Halk arasında birçok dizesi atasözü gibi kullanılmaktadır.
Dilini süslemiş, kelime oyunları bol, söz sanatları oldukça fazla kullanmıştır.
Şaire göre "şiir kelimelerle resim yapma işidir."
Eserleri: Hac Yolunda, Evrak-ı Eyyam, Tamat, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Afak-ı Irak Tiryaki Sözleri.

MEHMET RAUF (1876-1931)



Mehmet Rauf, ilk psikolojik romanımız olan "EYLÜL"ü yazmıştır.
Çok fazla bir edebi kimliği yoktur.
Halit Ziya'nın etkisinde kalmıştır.

Hüseyin Cahit Yalçın (1875–1957)

Tevfik Fikret'ten sonra Servet-i Fünun dergisinin yönetimini üstlendi. 1908'de 2'nci Meşrutiyet'in ilanından sonra Tevfik Fikret ve Hüseyin Kazım Kadri ile birlikte Tanin Gazetesi'ni çıkardı. 1933-1940 arasında "Fikir Hareketleri" dergisini çıkardı. Ulus gazetesinde başyazarlık yaptı. Yazıları Mütalaa, Tarik, Sabah ve Saadet gibi gazetelerde yayınlandı. Biçim ve öz bakımından Ahmed Mithat etkisi görülen ilk romanı "Nadide" 1981'de basıldı. İkinci romanı "Hayal İçinde"de gerçekçi bir yaklaşım temelinde ruhsal çözümlemelere yer verdi.

Öykülerinde İstanbul'da yaşayan azınlıkları, seçkin kişileri anlattı. Servet-i Fünun dergisinin yanında, Edebiyat-ı Cedide Kütüphanesi'nin kurulmasını sağladı. Ayrıca Servet-i Fünun karşıtı yazarlarla yapılan kalem kavgalarında hep ön planda yer aldı. Çeviriler yaptı, elli kadar eseri Türkçe'ye kazandırdı.

Roman ve hikâyeci olarak ün kazanmış; sonraları siyasi yazarlığa geçmiştir.
Roman ve hikâyelerinde şairane ve süslü bir üslup kullanmıştır.
Fıkra, anı, eleştiri, mensur şiir türlerinde de eserler yazmıştır.
Eski-yeni tartışmalarında yeni edebiyatın başta gelen savunucularından olmuştur.
"Edebiyat ve Hukuk" makalesinden dolayı Servet-i Fünun dergisi kapatılmıştır.

Hüseyin Cahit Yalçın'ın Eserleri

ROMAN:

Nadide (1891)
Hayal İçinde (1901)

ÖYKÜ:

Hayat-ı Muhayyel (1899)
Niçin Aldatırlarmış? (1922)
Hayat-ı Hakikiye Sahneleri (1909)

DİĞER:

Kavgalarım (1910)
Edebi Hatıralar (1935)
Siyasal Anılar (1975)
Talat Paşa (1943)
Türkçe Sarf ve Nahiv (1908)
Benim Görüşümle Olaylar (4 cilt, 1945-47)
Seçme Makaleler (1951)

Ahmet Hikmet Müftüoğlu (1870-1927)



Dördüncü sınıftayken ilk eseri basıldı. 1912'de Peşte Başşehbenderi oldu. Bu tarihe kadar geçen zaman içinde Ahmed Hikmet, 1908 yılında Türk Derneğinin ve 1911 yılında da Türk Yurdu'nun kurucu üyesi olarak hizmet verdi.  1918'de İstanbul'a dönen yazar, 1924 yılında Halife Abdülmecid Efendinin Ser-karinliğine, iki yıl sonra da Hariciye Vekaleti Müsteşarlığına getirildi. Anadolu-Bağdat Demiryolları İdare Meclisi Azalığı ve Elektrik Şirketi İdare Meclisi Azalığı görevlerini de üstlendi. İlk olarak Asır Kütüphanesi neşriyatı arasında çıkan Leyla Yahut Bir Mecnunun İntikamı yayınlandı. Daha sonra Fransızcadan Tuvalet ve Letafet ve Bir Riyazinin Muaşakası adlarında iki eser tercüme ettiyse de, doğu ile batı kültürünün çok farklı olduğunu görerek bir daha eser tercüme etmedi. Servet-i Fünun devrinde, İkdam ve Servet-i Fünun dergilerinde yazdığı hikaye ve nesirlerini 1901 yılında Haristan ve Gülistan adlı eserlerde topladı. Bu iki eserinde Ahmed Hikmet Müftüoğlu, daha iyi tesir yapmak, gönülleri heyecanlandırmak için mübalağalı bir üslub kullandığını, ağır ve anlaşılması güç Servet-i Fünun dilini işlediğini ve hayal mahsulü konular anlattığını bizzat kendisi söyler. Kendisinin de ifade ettiği sebeplerden dolayı bu iki eseri fazla itibar kazanamamıştır.

İkinci Meşrutiyetten sonra, zamanın modasına uyarak o da Turancılık edebiyatı akımına uymuştur. Bu akıma bağlı olarak yazdığı yazıların büyük kısmını Çağlayanlar (1922) adlı eserinde toplamıştır. Bu eserinde yazar arı Türkçeciliğe yönelmiş, fakat bu defa da kelime uydurma ve Servet-i Fünundan kalma hayalcilikten kendini kurtaramamıştır.

Gönül Hanım adlı romanı Tasvir-i Efkar Gazetesinde tefrika edilmiş ve 1970'de kitap olarak bastırılmıştır. Ahmed Hikmet, yazılarında daha ziyade kelime bulmaya ve üsluba dikkat ettiği için, konulara dikkat etmemiş ve bu yüzden zamanındakilerin ayarında bir edebiyatçı olamamıştır.

Ahmet Hikmet Müftüoğlu'nun Eserleri
Patates (ilmî, 1890)
Leyla yahud Bir Mecnunun İntikamı (hikaye, 1891)
Tuvalet yahud Letafet-i Aza (tercüme ve ilaveler, 1892)
Bir Riyazinin Muaşakası yahud Kâmil (tercüme, roman, 1892),
Haristan ve Gülistan (hikaye, 1901),
Gönül Hanım (roman tefrikası, 1920),
Çağlayanlar (hikaye, 1922).
Bir Tesadüf
Kadın Ruhu
Beliren Simalar
Salon Köşeleri
Bir Safha-i Kalb
Silinmiş Çehreler

Süleyman Nazif (1870–1927)



Faik Ali Ozansoy'un ağabeyidir.

"Vilayet" gazetesinde başyazarlık yaptı. 1914'e kadar Basra, Musul, Kastamonu, Trabzon ve Bağdat valiliklerinde çalıştı. İstanbul'un Müttefiklerce işgal edilmesine karşılık yazdığı; 1918'de Hadisat adlı dergide yayınlanan 'Kara Bir Gün' çeşitli kesimlerin tepkisine neden oldu ve Malta'ya sürgüne gönderildi. İstanbul'a döndüğünde Resmi Gazete'de çalışmaya başladı.

Tanzimat edebiyatının, özellikle de Namık Kemal'in etkisinde kalarak şiirler yazan Süleyman Nazif, ilk dönem şiirlerinde toplumsal içerikli ve özgürlükçü bir düşünceyi savundu. Bu düşüncesiyle birlikte Osmanlı Yenilikçileri arasında önemli bir yere sahip olan Servet-i Fünun'culara katıldı.

Yapıtlarında süslü bir dil kullanarak Osmanlıca'nın ve aruz kalıplarının şiir sanatını zenginleştirdiğini savunan Süleyman Nazif, Namık Kemal, Mehmet Akif ve Fuzuli gibi inceleme kitapları da yazmış; yergi, nükte ve fıkraları derleyerek kitaplaştırmıştır.

Süleyman Nazif'in Eserleri:

Gizli Figanlar (1906),
Fırak-ı Irak (1918),
Batarya ile Ateş (1917),
Malta Geceleri (1924)

Makale:

Çal Çoban Çal (1921),
Tarihin Yılan Hikayesi (1922),
İki Dost (1926).

Ali Ekrem Bolayır (1867–1937)



Namık Kemâl'in oğludur.

Dârülfünûn'da, Maltepe Askerî Lisesi ile Galatasaray'da edebiyat dersleri verdi. (1913-1933).

Servet-i Fünûn devri şairlerindendir. Küçük yaşta şiir yazmaya başlamıştır. İlk şiirlerini Mirsâd, Maârif ve Malûmat dergilerinde neşretti. 1896'da Servet-i Fünun topluluğuna katıldı. Bu derginin Yunan harbi münâsebetiyle çıkardığı Özel sayısında yer alan "Vasiyet" isimli şiiri ile tanındı.

Tevfik Fikret'in, bir makalesini değiştirmesine kızarak topluluktan ayrıldı. Şiirinde -Fikret gibi- nazmı nesre yaklaştırma, halkın hayâtını anlatma, realist şiir yazma gayreti içindedir. Üslûbu ile Mehmet Akif'e rehberlik etmiştir.

Çanakkale ve İstiklâl Savaşı yıllarında millî kahramanlık şiirleri yazdı. Hece veznini denedi. Edebiyat tarihi, tiyatro ve çocuk edebiyatı ile ilgili eserleri de vardır.

Faik Ali Ozansoy (1876–1950)



Süleyman Nazif'in küçük kardeşidir. Servet-i Fünûn'daki ilk şiirleri, 1897'de çıkmaya başlamıştır. Bu şiirlerinde, bazen, Zahir adını da kullanmıştır.

1908'den sonra bir ara Fecr-i Atî'nin de başına geçen Faik Âli, Divan edebiyatını hiç tanımadan, ilk şiirlerini, doğrudan doğruya Recaîzâde Mahmud Ekrem, Namık Kemal ve Abdülhak Hâmit Tarhan'ın etkisinde kalarak yazmıştır. Fakat Servet-i Fünûn'da yazmaya başladıktan kısa bir süre sonra, çevreye uyum yeteneği sayesinde, bu topluluğun bütün özelliklerini kolaylıkla benimsemiş; gerek dil ve üslup, gerekse hayal kuruş ve duyuş bakımından eksiksiz bir Servet-i Fünûn şairi olmuştur.

İlk şiirlerinde bencillik ve karamsarlık göze çarpar. Tamamen bireysel konuları işlemiştir. Ancak, şiirlerinde kullandığı Farsça tamlamaların, Arapça ve Farsça kelimelerin çokluğu bakımından uçta olduğu söylenebilir. 1908'e kadar yazdığı şiirlerinde "aşk, kadın ve tabiat" temalarını bütünüyle romantik bir atmosfer içinde işlemiştir. Sonraki yıllarda yazdığı şiirlerinde ise sosyal konulara ve yurt duygularına da geniş bir yer ayırmıştır.

Şiirlerinde hep göklerin derinlik ve yüceliğinden, efsanevî sırlarından söz etmiştir. Bu tarz şiirlerinde Hamit'in etkisi ve izleri de vardır. Bu nedenle "İkinci Hamit" olarak da nitelendirilmiştir.

Eserlerinde duygu ve hayale, bilinmeyip de belli belirsiz sezilen ruh, ürperti ve sezgilere geniş yer ayırmıştır. Şair dil ve anlatımkonusunda kendisini yenilemesini bildiği için son eserlerinin dili durudur. Birkaç manzum tiyatro denemesi yapmakla birlikte bunlar onun en zayıf eserleri arasında yer almaktadır.

Şiirleri Türk sanat müziği şarkılarına güfte (söz) olmuştur. Kimi şiirleri Bimen Şen, Cinuçen Tanrıkorur, Ruhi Ayangil tarafından şarkılaştırılmıştır.

Faik Ali Ozansoy'un Eserleri:

Şiir:

Fânî Teselliler (şiirler, 1908)
Temâsil (şiirler, 1913)
Elhân-ı Vatan (şiirler, 1915)
Şâir-i A'zam'a Mektub (manzum, 1923)

Tiyatro:

Payitahtın Kapısında (manzum oyun, 1920)
Nedim ve Lale Devri (manzum oyun, 1950)

Biyografi:

Midhat Paşa (biyografi, 1908)

Güfteleri:

Zaman Olur ki Ânın Hacle-i Visâlinde
Sâhilden Uzaklaştık Elin Şimdi Elimde
Yıldızlı Semalardaki Haşmet Ne Güzel Şey

İsmail Safa (1867-1901)



İsmail Safa, yazar Peyami Safa ve gazeteci İlhami Safa'nın babası, siyasetçi Ali Kami Akyüz'ün de ağabeyidir. Şiirleri, Tanzimat'la Servet-i Fünûn edebiyatı arasında köprü olma özelliği taşır. Romantizm akımından etkilenen sanatçı, duygu yönü ağır basan, ölçü-kafiye gibi biçimsel kurallara bağlı şiirler yazmıştır. "Eski" ve "yeni" tartışmasına girmemiş, aralarında bir fark gözetmemiştir. Çok hisli, nazik ve alçak gönüllü oluşunun da bunda payı vardır. Şiirleri hem "eski" hem de "yeni" taraftarlarınca beğenilmiştir. Vezin, kafiye ve dil anlayışı bakımından "eski"nin; zevk ve anlayış bakımından ise "yeni"nin özelliklerine bağlı kalmıştır.

İsmail Safa, II. Abdülhamit döneminin baskılarına cephe alan aydınlarındandır. Kendi görüşünde olan Ubeydullah Bey, Hüseyin Sîret, Tevfik Fikret, Abdullah Cevdet gibi arkadaşlarıyla sık sık toplantılar yapmıştır. O günlerde yazdığı "Ey Halk Uyan" ve "Sultan Hamit'e" adlı şiirleri büyük ilgi görmüş, bir o kadar da tepki uyandırmıştır. Diğer arkadaşları gibi o da, devlet yönetimi tarafından devamlı gözaltında tutulmuştur.

29 Nisan 1900 tarihinde Sivas'a bir anlamda sürgün olarak bir göreve atanmıştır. Bu yaşamın getirdiği sıkıntıların üzerine şair, o tarihlerde kızları Selma ve Ulya'yı kısa aralıklarla kaybetmiştir. Acılarını ilk eşinden dünyaya gelen Selâmi, ikinci eşinden dünyaya gelen İlhami ve Peyami (Safa) ile dindirmeye çalışmıştır. 1901 yılında 34 yaşında Sivas'ta hayatını kaybetmiştir.

İsmail Safa'nın Eserleri:
Şiir:

Sünühat (1889)
Huz mâ Safâ (1891)
Mağdûre-i Sevdâ (1891)
Mevlid-i Peder-i Ziyâret (1895)
Mensiyyât (1896)
Hissiyât (Ölümünden sonra, 1912)
İntâk-ı Hakk'ın Tahmisi (Ölümünden sonra, 1912)

Eleştiri:

Mülâhazat-ı Edebiyye (1897)
Muhâkemât-ı Edebiyye (Ölümünden sonra, 1913)
Çeviri:

Vehâmetli Sevdâlar (Kardeşi Ahmed Vefa ile birlikte, Emmanuel Gonzales'ten çeviri)

Ahmet Reşit Rey (1870–1955)



896'dan sonra Servet-i Fünûn şairleri arasına giren Ahmet Reşit'in ilk şiirleri Gülşen dergisinde çıkmıştır (1885). Bu şiirlerinde, Recaîzâde Mahmut Ekrem'le Abdülhak Hamit Tarhan'ın etkisi büyüktür. Sonraları, yavaş yavaş, bu etkilerden sıyrılmıştır. Mekteb dergisinde (1895) ve Servet-i Fünûn'daki (1896) şiirlerinde, kendi kişiliğini bulmuştur. Bu sıralarda, H. Nâzım imzasını kullanmıştır.

Mekteb dergisinde yayımlanan şiirlerinde, örneğin "Bir Gece" parçasında, devrine göre bireysel hatta kendilerinden sonraki edebî topluluk olan Fecr-i Âtî'nin dil ve üslûbunu andıran, daha çekici ve açık bir ifâde tarzına sahipken, zamanla bu özelliğini terk ederek, Servet-i Fünûn şiirinin genel söyleyişine uymuştur. Bu bağlamda dili gittikçe ağırlaşmış, açıklığını yitirmiştir.

Şiirlerinin anlatımındaki bu değişim, içeriğe de yansımıştır. Bu doğrultuda, önceki şiirlerinde lirizmin daha bol olarak bulunduğu ve sonraları bunun da azalmış olduğu söylenebilir. Realist olmaya çalıştığı bazı tasvirlerinde, lirizm azlığı daha da belirgindir.

Şiirlerinde biçime, vezne, kelimelerin seçiminden doğan ahenge çok önem vermiştir. Bu nedenle şiirlerinde duygu, hayal ve lirik bir coşkunluk derinliği görülmez. Üslupta ve nazım tekniğinde titizlik gösterir.

Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde üst düzey bürokratlık ve bakanlıklar yapmış bir devlet adamıdır. Türk Beşleri'nden besteci Cemal Reşit Rey'in ve tiyatro yazarı Ekrem Reşit Rey'in babasıdır.

1888'de Mülkiye Mektebi'ni bitirmiş, iki sene öğretmenlik yaptıktan sonra 1890'da Saray Mabeyin Katipliğine alınmış ve 14 yıl süreyle II. Abdülhamit'e sarayda kâtiplik hizmeti vermiştir. İttihat ve Teraki Cemiyeti'nin en şiddetli muhaliflerinden olarak tanınmış, özellikle İttihat ve Terakki içindeki mason mensubiyetli veya Yahudi kökenli kesimlere karşı sözünü sakınmamıştır.

1906'da Kudüs Mutasarrıflığı, 1907'de Manastır Valiliği, 1908'de Halep Valiliği yapmıştır. 18 Ağustos 1912 tarihinden 17 Ekim 1912 tarihine kadar İzmir Valiliği'nde bulunmuş, bu görevden ayrıldıktan sonra Mehmet Kamil Paşa kabinesinde Dahiliye Nazırlığı'na getirilmiştir. 1913'te Kamil Paşa Kabinesi düşünce, önce Mısır'a, sonra Fransa'ya gitmiş, Mahmut Şevket Paşa olayından dolayı gıyabında mahkûm edilince bir süre Paris'te bir süre de Cenevre'de yaşamıştır.

1919'da yurda dönmüştür. Ahmet Tevfik Paşa ve Damat Mehmet Adil Ferit Paşa kabinelerinde tekrar Dahiliye Nazırlığına getirilmiştir. San Remo Konferansında alınan karar gereğince murahhas olarak Paris'e gitmiştir. Sevr Antlaşmasını imzalamayacağını bildirmiş, hem murahhaslık görevinden hem de Dahiliye Nazırlığından istifa etmiştir. Galatasaray Lisesi'nde Edebiyat Öğretmenliği'ne tayin edilmiştir.

TBMM 1.Dönem İzmir milletvekilliği yapmıştır.

Ahmet Reşît Rey'in Eserleri:
Nazarariyat-ı Edebiye (1912),
Racine'in Piyesleri (1934),
Eneid (Virgilius'dan çeviri, 193),
Gördüklerim Yaptıklarım (siyasal anılar, 1945).

Hüseyin Sîret Özsever (1872–1959)

Servet-i Fünûn topluluğunun hayattan en son ayrılan temsilcisidir. Asıl adı Hamdullah Sîret'tir. Hüseyin Sîret, çocuk denecek bir yaşta iken şiirle uğraşmaya başlamış olmasına rağmen, ancak 1896 yılında Servet-i Fünûn'a yazmaya başladıktan sonra tanınmıştır.

Servet-i Fünûn şairleri içinde duygusal yönü ve lirizmi en belirgin şair olarak tanınmıştır. O, konularını özellikle his ve ince temalardan seçmiş; "aşk, kadın, aile, özlem, gurbet ve tabiat güzellikleri" üzerine şiirler yazmıştır. Şiirlerinde tabiat daha çok, bir fon olarak göze çarpar.

İlk şiirlerinde Tevfik Fikret'in tekniği ve Cenap Şehabettin'in duygusallığı göze çarpar. Dil ve anlatımda Servet-i Fünûnculardan pek ayrılmayan Hüseyin Sîret, sonraları dilde belli bir duruluğa yönelmiştir. Aruzun yanında hece ölçüsünü de kullanmıştır.

Eski şiirin hemen hemen hiç etkisinde kalmadan, yeni şiirin sınırları içine girip yerleşme olanağını bulmuştur. Fikret'le Cenap'ta olduğu gibi, Sîret'in kişiliğinde de, Servet-i Fünûn'un etkin yılları olan, 1896 ile 1901 arasında hızlı bir gelişme göze çarpar. Ancak, bu gelişmede, onun üzerinde Fikret'in büyük bir etkisi olduğu inkâr edilemez.

Biçimde gösterdiği titizlik ve anlatım özellikleri bakımından, onun düzeyine erişememekle birlikte Sîret, Fikret'in peşindedir. O da, Fikret gibi, nazmın tekniğine ve dile titizlikle bağlıdır. "Sanat, sanat içindir." ilkesine bütünüyle sadık kaldığı için, onda, şiirin içeriği, genellikle bireysel bir manzara gösterir.

Ona göre şiir, duygu ve hayal demektir. Cenap gibi yaratıcı ve zengin olmaktan çok, Fikret gibi zarif ve sevimli bir hayal gücüne sahip bulunan şairin, hislerinde sürekli bir hüzün ve elem sezilir. Bunun, yaradılışındaki özelliklerin olduğu kadar, hayatının karışık ve çok çileli geçmesiyle de yakın ilgisi bulunduğu kesindir.

İlk iki eserleri olan "Leyâl-i Girîzân" ve "Bağbozumu"ndaki şiirleri, ikincisinde dil bakımından hafif bir sadeleşme hissedilmekle beraber, hemen hemen, aynı dokudadır. Fakat, zamanla ve olayların etkisiyle Sîret'te de, dil ve üslupça çok açık değişmeler meydana gelmiştir.

"Kıvılcımlı Kül"deki şiirler, dille birlikte, bazılarının hece vezni ile yazılmış olması gibi, vezin konusunda da meydana gelen değişmeleri göstermesi bakımından dikkate değerdir.

Hüseyin Sîret'in Eserleri
Bağbozumu (Yeni tarza yönelik şiirleri, 1828)
Leyâl-i Girizân (Kaçan Geceler, Servet-i Fünûn dönemi şiirleri,1910)
Kargalar (manzum yergiler, 1932)
Kıvılcımlı Kül (son şiirleri, 1937).

SERVET-İ FUNUN DÖNEMİNİN BAĞIMSIZ İSİMLERİ

Bu dönemin bağımsız sanatçıları, Servetifünun'un sanat anlayışını benimsememişlerdir.
Şiir, hikaye, roman ve tiyatro türünde eserler vermişlerdir.
Genel olarak aşk konusunu işlemişlerdir.
Eserlerindeki psikolojik tahlillerde başarısızdırlar.
Bu dönemin en tanınmış bağımsız sanatçıları; Hüseyin Rahmi Gürpınar ile Ahmet Rasim'dir.
Roman ve hikaye alanında Fatma Aliye Hanım, Mustafa Reşit, Saffet Nezihi, Güzide Sabri, Vecihi diğer bağımsız sanatçılardandır.
Bağımsız sanatçıların bir kısmı Namık Kemal'den diğer kısmı Ahmet Mithat Efendi'den etkilenmişlerdir.
Şiirde Rıza Tevfik Bölükbaşı, Mehmet Emin Yurdakul, Mehmet Akif Ersoy, Mehmet Celal, Nigar Hanım dönemin bağımsız sanatçılarındandır .
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR (1864-1944)

Hüseyin Rahmi Gürpınar, Realist–natüralist bir yazardır.
Toplum için sanat görüşündedir.
Hemen her şey onun eserlerine konu olmuştur.
Mizaha, günlük konuşmalara çok sık başvurmuştur.
Ona göre roman sokağın aynasıdır.
Yabancı hayranlığı, mürebbiye takıntısını, kadın dedikodularını eserlerinde sıkça işlemiştir.
Eserleri İstanbul merkezlidir. Anadolu yoktur.
Eserleri: Şık, Mürebbiye, İffet, Şıpsevdi, Gulyabani, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Ben Deli Miyim? Nimetşinas
AHMET RASİM (1865-1932)

Ahmet Rasim, eserlerinde ele aldığı kişilerin geleneklerinden, göreneklerinden, inançlarından bahsetmiştir.
Yapıtlarında sohbet havası vardır.
Servet-i Fünundan uzak durmuştur, Ahmet Mithat Efendi'nin edebi çizgisini izlemiştir.
Eserlerinde yaşadığı döneme ait ayrıntılı bilgiler vermiştir.
Kadın-erkek ilişkileri konusunu eserlerinde katı ahlakçı bir tutumla işlemiştir.
Şarkı da bestelemiştir...
Başlıca eserleri: Hamamcı Ülfet (1922), Fuhş-ı Atik (1924), İki Güzel Günahkar, Afife, Kitabe-i Gam, Şehir Mektupları, Falaka, Muharrir Şair Edip, Ramazan Sohbetleri, Menakıbı İslam, Eşkali Zaman, Ciddü Mizah, Gülüp Ağladıklarım, Muharrir Bu Ya, Osmanlı Tarihi, İki Hatıra Üç Şahsiyet, İstibdattan Hakimiyeti Milliyeye, Romanya Mektupları
MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936)

Mehmet Akif Ersoy, sanatı toplum için kullanmıştır.
Mücadeleci fikir adamıdır.
Hayatı, olduğu gibi edebiyata yansıtmıştır.
Aruzu başarıyla kullanmıştır.
Epik -lirik şiiri ustaca kullanmıştır.
İslam birliği (ümmet bilinci) ni yerleştirmek için uğraşmıştır.
Tek eseri "SAFAHAT"tır.

Serveti Fünun Edebiyatı

Serveti Fünun Edebiyatı Oluşumu ve Dağılması
Serveti Fünun Edebiyatını Hazırlayan Koşullar
Serveti Fünun Dergisi
Serveti Fünun Edebiyatı
Serveti Fünun Edebiyatı Sanatçıları ve Eserleri
Servet-i Fünun Şiiri
Serveti Fünun Edebiyatı Nazım Şekilleri
Serveti Fünun Edebiyatı Öğretici Metinler
Servet-i Fünun Hatıra
Servet-i Fünun Eleştiri
Servet-i Fünun Gezi
Serveti Fünun Tiyatro
Serveti Fünun Edebiyatı Hikaye ve Roman
Eski-Yeni; Abes-Muktebes Tartışması
Serveti Fünun Edebiyatı Tanzimatla Karşılaştırma
Serveti Fünun Edebiyatı İlkleri
Serveti Fünun Dönemi Bağımsız Sanatçılar
Serveti Fünun, Fecri Ati, Milli Edebiyat Dönemi Eserleri
#49
Edebiyat / Tanzimat Dönemi Edebiyatı
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 01:02 ÖS
Tanzimat Dönemi Edebiyatı ve Özellikleri

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı ve Özellikleri (1860-1895)
Birinci Dönem Tanzimat Edebiyatı ve Özellikleri (1860-1876)
İkinci Dönem Tanzimat Edebiyatı ve Özellikleri (1876-1895)



Tanzimat Dönemi Sanatçıları

TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI (1860-1895)

Tanzimat Fermanının ilanından (1839) sonra bu edebiyatın tohumları serpilmeye başlamıştır.
Batılı tarzda ilk eserler bu dönemde verilmeye başlanmıştır.
Hak, adalet, özgürlük, vatan kelimeleri bu dönemde ilk defa kullanılmaya başlanmıştır.
Tanzimat edebiyatı kendi arasında ikiye ayrılır: Birinci ve İkinci Dönem Tanzimat Edebiyatı)
Yazı dilini halkın anlayacağı dile yakınlaştırmaya çalışmışlardır.
Tiyatroyu halkı aydınlatma aracı olarak görmüşlerdir.
Toplumcu bir çizgi tutmaya çalışmışlardır.
Divan edebiyatındaki "bölüm güzelliğine" karşın "konu bütünlüğüne, güzelliğine" önem vermişlerdir.
Tanzimat birinci dönem sanatçıları (Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi) ikinci dönem sanatçılarına göre daha halkçı olmuşlardır.
Birinci Dönem Tanzimat Edebiyatı ve Özellikleri (1860-1876)

Divan edebiyatını eleştirmelerine rağmen onun etkisinden kurtulamamışlardır.
"Vatan millet, hak adalet, özgürlük" gibi kavramlar ilk defa bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
Batılı anlamda ilk esereler bu dönemde verilmeye başlanmıştır.
Toplumu bilinçlendirmek için edebiyatı bir araç olarak görmüşlerdir.
Dilin sadeleşmesi gerektiğini söylemişler ancak pek başarılı olamamışlardır bu konuda.
Roman, modern hikâye, tiyatro, gazete, eleştiri, anı bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
Bu dönemin sanatçıları aynı zamanda devlet adamı sıfatı da taşıyorlardı.
Klasizim (Şinasi, Ahmet Vefik Paşa) romantizm (Namık Kemal, Ahmet Mithat) den etkilenmişlerdir.

BİRİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI SANATÇILARI

ŞİNASİ (1826-1871)



İbrahim Şinasi, edebiyatımıza birçok yeniliğin yerleşmesini sağlamıştır.
Asıl adı İbrahim'dir.
İlklerin yazarıdır: İlk tiyatro, ilk şiir çevirisi, Batılı anlamda ilk fabl, ilk özel gazete, ilk makale, ilk noktalama işaretini kullanan kişidir.
Halk için sanat görüşünü benimsemiştir.
Noktalama işaretlerini ilk defa Şinasi kullanmıştır.
Şinasi'nin şiiri, yeniliği ve değişime teşebbüs etmesi bakımından önemlidir.
İlk defa Şinasi, şiirlerine işlediği konulara uygun başlıklar koymuştur.
Parça güzelliğine değil bütün güzelliğine önem vermiştir.
Türk basınının ilk başyazarıdır.
Gazeteciliği ile dönemin genç ve aydınları üzerinde etkili olmuştur.
Şinasi, Malherbe'nin Fransız şiirinde yapmaya çalıştığı gibi edebiyatı yeni baştan kurmak istemiştir.
Namık Kemal ve Ziya Paşa'yı yetiştirmiş olan kişidir.
1859'da ilk tercüme şiirler olan "Tercüme-i Manzume"yi yayınlamıştır.
İlk yerli tiyatromuz Şair Evlenmesi'ni 1859'da yazmış ama 1860'ta Tercüman-ı Ahval'de yayımlamıştır.
1860'ta Agah Efendi ile beraber ilk özel gazetemiz olan Tercüman-ı Ahval gazetesini çıkarmıştır.
1862'de tek başına Tasvir-i Efkar gazetesini çıkarmıştır.
Münacat ve İlahi şiirleriyle kaside anlayışına, "Arz-ı Muhabbet" manzumesi ve "Eşek ile Tilki" hikayesi ile divan şiirine biçim bakımından yeni şekiller vermeye çalışmıştır.
Mustafa Reşit Paşa için yazdığı kasideler eski kasidelerden biçim ve içerik bakımından farklıdır.
Münacat'ta ise Allah'ı akıl ve mantık yoluyla bulabileceğimizi ifade eder.
Nesir dilini, şiir dilinden uzaklaştırmıştır.
Klasik Divan edebiyatının hayal dünyasını reddedip somut hayallere yönelmiştir.
Edebiyatı, düşüncelerini ifade etmek için bir araç olarak kullanmıştır.
Yusuf Kamil Paşa, Fazıl Mustafa Paşa, Suphi Paşa, Ahmet Vefik Paşa tarafından da desteklenmiştir.
İlk tiyatro eserimizi: Şair Evlenmesi'ni yazdı.
İlk makaleyi yazdı: Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi
İlk özel gazetesi çıkardı: Tercüman-ı Ahval
Eserleri: Durub u Emsalı Osmaniyye (Osmanlı Atasözleri Kitabı), Tercüme i Manzume (Çeviriler), Müntehabat -ı Eşar(şiirleri), Divan-ı Şinasi, Tasvir i Efkâr

NAMIK KEMAL (1840-1888)



Namık Kemal, "Vatan ve Hürriyet Şairi" unvanıyla tanınmıştır.
"Encümen-i Şuara" şairlerindendir.
Eleştirileriyle divan edebiyatını yıkıp yerine yeni bir edebiyat oluşturmayı hedeflemiştir.
Ziya Paşa, Harabat adlı antolojisinde divan edebiyatını savunduğu için onu eleştirmiş; bu eserine karşı Tahrib-i Harabat ve Takip'i yazmıştır.
Namık Kemal'in şiirleri başta muhteva bakımından yeni, şekil bakımından eskidir.
Hak, adalet, hürriyet, eşitlik, vatan vb. konuları ısrarla işlemiştir.
Vatan, millet, özgürlük kelimelerini edebiyatta ilk kullanan kişidir.
Romantizm akımının etkisinde kalmıştır.
"Sanat toplum içindir." fikrini savunmuştur.
Yapıtlarında tarihi ve toplumsal konular üzerinde durmuştur.
Aruz ölçüsünü kullanmış; heceyi de denemiştir.
Her tür eser vermiş ama özellikle tiyatro ve roman türünün benimsenmesinde önemli katkısı olmuştur.
Tiyatro, Namık Kemal için bir eğlencedir; ama eğlendirirken düşündürür, eğitir ve faydalı olur.
Namık Kemal'in bütün tiyatroları dram türündedir.
"Vatan yahut Silistre" piyesi oynanan ilk tiyatromuzdur.
"Vatan yahut Silistre" piyesinden dolayı Magosa'ya sürgüne gönderilmiş, "İbret" kapatılmıştır.
Hürriyet, Hadika, İbret gazetelerinde ulus, özgürlük, adalet vb. konularda yazılar yazmıştır.
İlk edebi romanımız İntibah'ı, ilk tarihi romanımız Cezmi'yi, ilk eleştiri eserimiz olan Tahrib-i Harabat'ı; ilk eleştiri yazısı olan "Lisan-ı Osmaninin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir"i yazmıştır.
Londra'da Ziya Paşa ile beraber Hürriyet gazetesini çıkarmıştır.
Valilik, "Kanun-i Esasi Komisyonu" Şuray-ı Devlet, memurluk gibi önemli görevlerde bulunmuştur.
Toplumcu bir sanat çizgisindedir.
Eserleri:
ilk tarihi romanımız; Cezmi
İlk edebi romanımız; İntibah
Tiyatroları : Vatan yahut Silistre, Zavallı Çocuk, Gülnihal, Kara Bela,Celalettin Harzermşah
Eleştiri eserleri: Renan Müdafenamesi, Tahrib-i Harabat (Ziya Paşa'ya karşı), İrfan Paşa'ya Mektup, Takip
Diğer eserleri: Kanije, Silistre Muhasarası, Osmanlı Tarihi, Büyük İslam Tarihi, Evrakı Perişan

ZİYA PAŞA (1825-1880)



Ziya Paşa, ilk edebiyat tarihi taslağı sayılan "Harabat"eserini yazmıştır.
Yeni (Genç) Osmanlılar Cemiyeti'nin üyesidir.
Bir dönem Jön Türklerle ortaklaşa hareket etmiştir.
Doğu ile Batı kültürü arasında çelişkide kalmıştır.
Ziya Paşa düşünceleriyle Avrupalı, duygularıyla Doğulu olmuştur.
Eserlerini "hikemi" bir üslupla yazmıştır.
Şiirlerinde divan edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır.
Namık Kemal ile beraber Kanun-i Esasi Komisyonunda yer almış; Londra'da Hürriyet gazetesini çıkarmışlardır.
Halk şiirinin ve dilinin gerçek edebiyatımız olduğunu belirten "Şiir ve İnşa"adlı makalesini (1868) yazmasına rağmen kendisi böyle davranmamıştır. Daha sonra, Harabat adlı antolojisinde ise divan edebiyatını savunmuştur.
Biçimce eski içerikçe yeni olmaya gayret göstermiştir.
Terkib-i bent, terci i bent'leri meşhurdur.
Bazı beyitleri bugün vecizeye dönüşmüştür. Bir çok dizesi halk arasında atasözü gibi kullanılmıştır.
Eserleri: Zafername, Harabat, Eş'ar-ı Ziya, Defter-i Amal, Terkib-i Bent, Terci-i Bent ...

AHMET MİTHAT EFENDİ (1844-1912)



Ahmet Mithat Efendi, "Yazı Makinesi" ve "Hace-i Evvel" unvanıyla anılmıştır.
En üretken yazarımız odur. 36'sı roman olmak üzere 200'e yakın eseri vardır.
Halk için roman geleneğini benimsemiştir.
Halka okuma alışkanlığı kazandırmıştır.
Sade, açık bir dille yazmış, okuyucuyu eğitmeyi ve okuyucuya faydalı amaçlamıştır.
Bedir, Devir, Tercümanı Hakikat gazetelerini çıkarmıştır.
Geçimini kalemiyle sağlayan ilk yazarımızdır.
Yeni edebiyatı savunanların safında yer almıştır.
Yanlış batılaşma, kölelilik müessesi, gençlerin eğitimi, kötü kadınlar, evlilikte aksayan taraflar gibi konuları işlemiştir.
Hikaye ve romanlarında ansiklopedik bilgiler vermiş, okuyucuya gereksiz nasihatler etmiş, taraf tuttuğunu açıkça göstermiştir.
Dil, teknik ve anlatım bakımından başarılı değildir.
Yapıtları teknik ve üslup bakımından zayıf olsa da dili ve betimlemeleri bakımından önemlidir.
Eserlerinde iyiler kazanır, kötüler kaybeder.
İstanbul Türkçesini bütün yalınlığıyla kullanmıştır.
Servetifünuncuları, tenkit ederek onları "dekadanlar" diye nitelemiştir.
Halkın anlayacağı bir dilde ve onları ilgilendiren konularda eserler vermiştir.
İlk hikâye örneklerimizden biri sayılan "Letaif-i Rivayet"i yazmıştır.
Romantizmden etkilenmiştir.
Eserlerinden bazıları: Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Felatun Bey ve Rakım Efendi, Yer Yüzünde Bir Melek, Henüz On Yedi Yaşında...

ŞEMSETTİN SAMİ ( 1850-1904 )



Şemsettin Sami, devrinin en büyük dil bilgini sayılmıştır.
Sözlük, ansiklopedi ve dil alanındaki çalışmalarıyla tanınmıştır.
İlk yerli romanımız olan Taaşşuk-u Talat ve Fitnat adlı eseri yazmıştır.
Türkçenin ilk sözlüğü Kamus u Türkî adlı sözlüğü yazmış.
Kamus u Fransevi ve Kamus-ı Alam'ı yazmıştır.
Göktürk Kitabeleri, Kutadgu Bilig gibi Türk edebiyatının ilk eserlerini, Türkiye Türkçesine çeviren ilk araştırmacımızdır.
Türkçülük fikrinin yayılmasına katkıda bulunmuştur.
Romantizmin etkisinde kalmıştır.
"Tercümanı Şark" gazetesinin başyazarlığını yapmıştır.

AHMET VEFİK PAŞA (1823-1891)



Ahmet Vefik Paşa, tiyatromuzun en büyük kilometre taşıdır. Türk tiyatrosunun kurucusu sayılır.
Bursa valiliğine atandıktan sonra Bursa'da birçok kültürel faaliyetin yanında tiyatro açmıştır.
Halkın tiyatroyu sevmesi için özellikle Moliere'den çeviriler yapmıştır.
Dönemin Türkçülük fikrinin en büyük savunucusudur.
Yalın, anlaşılır bir halk dili kullanmıştır.
Tarih, dil, folklor alanında önemli çalışmalar yapmıştır.
Birçok çeviri yapmıştır.
Eserleri: İnfiali Aşk, Dudu Kuşlar, Zor Nikâh, Zoraki Tabip, Kadınlar Mektebi ,Şecere-i Türk eserlerinden bazılarıdır.

2. DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI (1876-1895)

İkinci Dönem Tanzimat Edebiyatının Özellikleri

Bireysel konulara dönülmüştür.
Sanat, sanat içindir, görüşü benimsenmiştir.
Dil oldukça ağırlaştırılmıştır.
Tiyatro eserleri oynanmak için değil okunmak için yazılmıştır.
Realizm ve natüralizm baskın akımlar olarak göze çarpar.
Gazetecilik, ilk dönemdeki toplumsal etki ve işlevini yitirir. Gazetelerdeki siyasal ve toplumsal içerikli yazılar yerini günlük sıradan olaylara bırakır. Toplumsal makalenin yerini de edebi makale alır.
Birinci dönemdeki gibi hece denenmekle birlikte aruz yine egemenliğini sürdürmüştür. Birinci dönemde de kullanılan Divan edebiyatı nazım biçimleri bırakılmaya başlanmıştır.
Şiirin konusu genişletilmiş; ölüm, karamsarlık, aşk, felsefi düşünceler tema olarak seçilmiştir. Sanatçılar, "Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir." anlayışını savunmuşlardır. Bu dönem şiiri Servet-i Fünun şiirine de esin kaynağı olmuştur.
Roman ve öykü tekniği daha da gelişir. Birinci dönem göre daha nitelikli ürünler vermeye başlamıştır. Betimlemeler ilk döneme göre daha da ölçülüdür. Realizm akımının etkisiyle gözleme önem verilmiş, olay ve kişiler daha gerçekçi anlayışla anlatılmıştır.
Nabizade Nazım naturalizmden, Recaizade Mahmut Ekrem ve Samipaşazade Sezai realizmden, Abdülhak Hamit Tarhan ise romantizmden etkilenmiştir.
Tanzimatın ikinci döneminde ürünler veren Muallim Naci Divan edebiyatının tek savunucusudur.
Tanzimat'ın ikinci kuşak sanatçıları: Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Samipaşazade Sezai, Nabizade Nazım, Muallim Naci, Direktör Ali Bey ve Ahmet Cevdet Paşa'dır.

İKİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATININ SANATÇILARI

RECAİZADE MAHMUT EKREM (1847- 1914)



Recaizade Mahmut Ekrem, yeni edebiyatçılar tarafından "üstat" kabul edilmiştir.
Öğretmen, eleştirmen, teorisyen ve hoca sıfatıyla tanınmıştır.
O Tanzimat Dönemi'nde ortaya attığı teorilerinde Batı edebiyatını esas kabul etmiştir.
İlk realist romanımız olan: Araba Sevdası'nı yazmıştır.
Tevfik Fikret'in akıl hocasıdır.
Muallim Naci ile uzun yıllar süren "eski-yeni" kavgasında yeniyi savunmuştur. Muallim Naci tarafından tenkit edilmiştir. Muallim Naci ile "abes – muktebes" kavgasını yapmıştır. Bu kavgada Recaizade, "Kafiye kulak içindir.", Muallim Naci de "Kafiye göz içindir." anlayışını savunmuştur.
"Sanat sanat içindir ve kafiye kulak içindir." görüşünü benimsemiştir.
"Her güzel şey şiirin konusudur." diyerek şiirin konu zenginliğine katkı yapmıştır.
Oğulları Piraye, Emcet ve Nijat'ın ölümü kendisini sarsmış, bu olayın etkisiyle duygusal şiirler yazmıştır.
Şiirlerinde romantizm, romanında realist ve tiyatrolarında klasisizmden etkilenmiştir.
"Güzel" olan her şeyin şiirin konusu olabileceğini savunmuş ve bunu eserlerinde uygulamıştır.
Ona göre şiir, konuşma dilinden farklı olmalı ve ahenk ile içerik uyumlu olmalıdır.
Edebiyatıcedide'nin Servet-i Fünun dergisi etrafında oluşmasına önderlik etmiştir.
İlk eseri tiyatro türündeki Afife Anjelik, ilk şiir kitabı ise Nağme-i Seher'dir.
Talim-i Edebiyat, edebiyat ve sanat üzerine hocalık dönemlerindeki ders notlarını içerir.
"Çok Bilen Çok Yanılır" adlı tiyatrosu komedi türünde olup modern tiyatronun başarılı bir örneğidir.
Şinasi ve Namık Kemal, Avrupa'ya gidince Tasvir-i Efkar'ın idareciliğini yapmıştır.
Muallim Naci'nin Demdeme'sine karşılık Zemzeme adlı kitabı yazmıştır.
Tiyatroları: Afife Anjelik, Çok Bilen Çok Yanılır, Vuslat (Süreksiz Sevinç).
Şiirleri: Zemzeme, Nağme-i Seher, Tefekkür, Yadigâr-ı Şebap, Pejmürde, Nefrin ...
Romanları: Araba Sevdası, Muhsin Bey.
İnceleme: Talim-i Edebiyat adlı eseri onun edebiyata dair görüşleri içeren en önemli eseridir. Takdir-i Elhan...

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN ( 1852-1937)



Abdülhak Hamit Tarhan, edebiyatımızın en bireysel şairlerindendir.
Batılılaşma hareketinin asıl öncüsü olarak kabul gördüğü için kendisine "Şairi Azam" (büyük şair) lakabı verilmiştir.
Gözlem ve izlenimleriyle şiir yazmıştır.
Düşünen adamdan çok yapan adam özelliği taşımaktadır.
Tiyatroları oynanmaya uygun değildir. (Macera-yı Aşk, Sabru Sebat, İçli Kızlar, Finten, Nesteren, Liberte )
Şiirlerinde yeni konular işlemiştir. Romantizmin etkisinde, metafizik konuları, ölüm, ölüm sonrası yaşam, hayat, tabiat, aşk gibi temalar içeren eserler vermiştir.
"Makber" şiirinde metafiziksel konuları işlemiş ve divan şiirinin biçimsel özelliklerini değiştirmiştir.
Recaizade'nin teori olarak ortaya attığı yeni fikirleri o şiirlerinde uygulamıştır.
Hamit'in eserleri, Servetifünun'a zemin hazırlamıştır.
Serbest ve Batıdan alınan nazım biçimlerini kullanmıştır.
Lirik, epik ve felsefi şiirler yazmıştır.
"Sahra" ilk pastoral şiirimizdir ve ilk tabiat tasvirleri burada yer alır.
Validem" edebiyatımızdaki ilk kafiyesiz şiirdir.
Şiirlerinde zıt duygu ve düşünceleri bolca kullanmıştır.
Şiir dilinde kapalı bir anlatım, soyut konularla birleşince anlaşılmayı zorlaştırmıştır.
Eserlerinin yarısı tiyatro türündedir.
Tiyatrolarının bazıları manzum, bazıları mensur, bazıları da biçimce karışıktır.
Tiyatrolarında hem aruz hem hece ölçüsünü kullanmıştır.
Tiyatrolarında; İslam, Türk, Arap, Hint tarihi ve gerçek dışı tarihten konularını seçmiş, piyesleriyle öne çıkmıştır.
Piyesleri, kişi kadrosu bakımından oldukça geniştir. Tiyatrolarını, oynanması amacıyla değil okunması amacıyla yazmıştır.
Hamit, hiç roman ve hikaye yazmamıştır.
Eserlerinde Doğu ve Batı kültürünün sentezini yapmıştır.
"Finten" adlı dramını, en güzel eserim, diye nitelemiştir.
İlk eseri "Macera- yı Aşk" piyesidir.
Makber, Sahra, Ölü, Belde, Bunlar O'dur, Hacle, Garam, İlham-ı Vatan, Baladan Bir Ses, Divaneliklerim şiir kitaplarıdır.

MUALLİM NACİ (1850-1893)



Mualllim Naci, asıl adı Ömer'dir.
Recaizade Mahmut Ekrem'le eski- yeni kavgasında eski'yi savunmuştur.
Döneminin edebiyat sahasında otorite olarak görülmüştür. Klasik Türk şiirinin son temsilcilerindendir.
Şiir ve tenkit türüyle daha çok ön plana çıkmıştır.
Divan şiiri geleneğini devam ettirmiş ve gençleri bu tarz şiirler yazmaya teşvik etmiştir.
Eserlerini sade ve anlaşılır yazmaya önem vermiştir.
Eski şiirin savunucusu olmuş, gençler tarafından örnek alınmıştır.
Divan şiiri zihniyetindeki şiirlerinde aruzu ustaca kullanmış ve sade bir dille yazmıştır.
Muallim Naci; Recaizade Mahmut Ekrem'in sanat ve edebiyat anlayışı ile Abdülhak Hamit'in dil ve anlatımını şiddetle eleştirmiştir.
Recaizade'nin "Zemzeme" ve Takdir-i Elhan'daki eleştirilerine "Saadet" gazetesinde cevap vermiş, bunları "Demdeme" adıyla toplamıştır.
Halk edebiyatı nazım şekillerinden de yararlanmıştır.
Yabancılaşmaya karşı çıkıp milli kültürü savunmuştur. Yeniliğe değil, aşırı, kontrolsüz, körü körüne Batılaşmaya karşı çıkmıştır.
Yeni türleri de kullanmıştır.
Düzyazılarında yeni edebiyat geleneğini benimsemiştir.
Köyden söz eden ilk şiir olan "Köylü Kızların Şarkısı"nı yazmıştır.
Dili ağırdır; ancak başarılıdır.
Eserleri: Ateşpare, Füruzan (bkz. Füruzan kimin eseri?), Şerare (şiir) Demdeme, Muallim (eleştiri), Islahat-ı Edebiye (sözlük)

NABİZADE NAZIM (1862-1893)



Nabizade Nazım'ın Türk edebiyatının yeni bir şekil almasında önemli katkıları olmuştur.
İlk köy romanımız kabul edilen Karabibik'i yazmıştır.
İlk psikolojik roman denemesi sayılan Zehra'yı yazmıştır.
Realizm, natüralizm'in öncülerinden sayılır.

SAMİPAŞAZADE SEZAİ (1860-1936)



Samipaşazade Sezai, hikayelerinde kullandığı yeni yöntemler, Servetifünuncular tarafından benimsenmiştir.
Batılı anlamda ilk gerçekçi hikayeler olan "Küçük Şeyler"i yazmıştır.
Tasvir ve gözlemleri gerçekçidir.
Kullandığı dil, süslü ve ağır olup gereksiz benzetmelere de yer vermiştir.
Eserleri:
Roman: Sergüzeşt (Tek romanıdır).Burada roman kahramanı Dilber üzerinden kölelik problemini işlemiştir. Realist bir anlayışla yazmıştır.
Hikaye: Küçük Şeyler (Batılı anlamda ilk gerçekçi hikayelerimizdir. Alphonse Daudet'ten etkilenmiştir.
Hikaye, Makale, Anı: Rumuzel-Edep
Tiyatro: Şir
Nesir, Anı, Mersiye: İclal

DİREKTÖR ALİ BEY (1844 – 1899)



Direktör Ali Bey, Tercüme Odası'nda görev almıştır.
Duyun-ı Umumiye idaresi'nde "Direktör" olmasından dolayı bu lakapla anılmıştır.
Tiyatro, mizah, gezi yazısı türleriyle tanınmıştır.
Tiyatro eserleri, karakter komedisi türündedir.
Tiyatrolarında yalın, anlaşılır bir halk dili kullanmıştır
Diyojen, Çıngıraklı Tatar, Hayal dergilerinde mizahi yazılar yazmıştır.
1897'de hazırladığı "Lehçetül Hakayık" Türk edebiyatının ilk mizah sözlüğüdür.
Eserleri:
Tiyatro: Kokana Yatıyor, Tosun Ağa, Ayyar Hamza, Misafiri, İstiskal, Geveze Berber, Letafet...
TANZİMAT EDEBİYATINDA ROMAN VE HİKÂYE

Bütün eserler teknik açıdan zayıftırlar.
Duygusal ve acıklı konular işlenmiştir.
Yazarlar olaylara müdahalede bulunmuştur.
Eserlerde karakter oluşturulamamıştır. Genellikle ya iyi ya da kötü özellik taşıyan tipler kullanılmıştır.
İyiler eserlerin sonunda mükâfat alırlar, kötüler de cezalarını alırlar.
Tanzimat ikinci dönemin sanatçıları birinci döneminkilere göre daha başarılı olmuştur.

TANZİMAT EDEBİYATINDA ELEŞTİRİ

Bu dönemde genellikle "eski- yeni" kavgasına dayanan eleştiriler olmuştur.
Namık Kemal'in Ernest Renan'ı eleştiren Renan Müdafaanamesi bu dönemin önemli eserlerindendir.
Muallim Naci ile Recaizade Mahmut Ekrem arasındaki Demdeme – Zemzeme tartışması da bu dönemin önemli örneklerindendir.
TANZİMAT EDEBİYATINDA TİYATRO

Tiyatro ilk defa bu dönemde görülmeye başlanmıştır.
İlk tiyatro örneği Şinasi'nin Şair Evlenmesi'dir.
İlk dönemin sanatçıları tiyatroyu bir eğitim aracı olarak görmüşlerdir.
İkinci dönemin sanatçıları da tiyatroyu eğlence olarak görmüşler; ancak onların tiyatroları oynanmak için değil okunmak için yazılmışlardır.

TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI (1860 – 1896)

Tanzimat Dönemi Edebiyatının Oluşumu
Yenileşme Dönemi – Tanzimat Edebiyatı Hazırlık
Tanzimat Dönemi Edebiyatı
Tanzimat I. ve II. Dönem Edebiyatının Genel Özellikleri
Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı Genel Özellikleri
Tanzimat Yazarları, Şairleri ve Eserleri
Tanzimat Edebiyatı Sanatçılarının Özellikleri
Tanzimat Dönemi Öğretici Metinler ve Özellikleri
Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatında Şiir ve Özellikleri
Tanzimat Dönemi Edebiyatında Çeviri
Tanzimat Dönemi Edebiyatında Hikâye ve Roman
Tanzimat Dönemi Romanları
Tanzimat Dönemi Türk Tiyatrosu
Tanzimat Dönemi Tiyatrosu ve Temsilcileri
Tanzimat Döneminde Mektup
Tanzimat Dönemi Gazete ve Gazetecilik
Tanzimat Dönemi Edebi Metinler
Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı İlkleri
Tanzimat Edebiyatı İle Servet-i Fünun Edebiyatının Karşılaştırılması
Batılılaşma Hareketleri: Tanzimat'ın Getirdiği Yenilikler
Türk Edebiyatında Akımlar
#50
Edebiyat / Âşık Edebiyatı
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 12:19 ÖS
Âşık Edebiyatı Özellikleri, Şairleri/Temsilcileri

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

Âşık edebiyatının kaynağı, İslamiyet'in kabulünden önceki Sözlü Edebiyat'tır. 15. yüzyıldan sonra gelişerek günümüze kadar ulaşmıştır. Şiirini, aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda, sazıyla birlikte söyleyen şairlere İslâm'dan önce "ozan", "baksı", "kam" "oyun" denilirken, İslâm'ın kabulünden sonra "âşık" ya da "saz şairi" denmiştir. Bu âşıkların oluşturduğu edebiyata da "Âşık Tarzı Türk edebiyatı" denir.

Âşık edebiyatı şiirden ibarettir. Bu şiir din dışı bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama, cura, tambura eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür.

Usta-çırak ilişkisiyle yetiştirilen aşıkların çoğu okuma yazma bilmeyen ancak saz çalma ve şiir söyleme yeteneği olan kişilerdir. Âşıklar, saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra onlardan mahlâs alarak diyar diyar gezmeye, ellerinde saz şiirler söylemeye başlarlar.

Gelişme alanları arasında kahvehaneler, asker ocakları, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler, konaklar vardır.

Âşık, bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir. Aşık şiiri diğer halk edebiyatı ürünleri gibi sözlü edebiyat ürünüdür. 15.yy'dan itibaren yazıya geçirilmeye başlanmıştır.İlk olarak okuma yazma bilen kişilerce derlenerek 'cönk' adı verilen defterlere yazılmıştır âşık şiirleri. Böylece şiirlerin zamanla unutulup kaybolması engellenmiştir. Aşıklık geleneği Anadolu coğrafyasında bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır.

Âşık Edebiyatının Özellikleri:

Aşık veya ozan denilen kişilerin, saz eşliğinde söyledikleri şiirlerden oluşur.
Genelde sözlü olmasına rağmen şairler, şiirlerini "cönk" dedikleri defterlerde toplamışlardır.
Şairler, sazlarını omuzlarına alarak köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşmışlardır.
Şiirlerde anlatım içten, canlı ve yalındır.
Şairler, halkın içinden çıktığından halk dilini kullanmışlardır. Bu sade dil 18. ve 19. yüzyıllarda bazı şairler tarafından Divan Edebiyatı'nın etkisinde kalmasıyla eski arılığını kaybetmiştir.
Nazım birimi dörtlüktür.
Koşma, semai, destan, varsağı gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
Hece ölçüsünün 7'li, 8'li ve 11'li kalıplarına ağırlık verilmiştir.
Aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, ölüm, özlem, kıskançlık, yiğitlik, toplumun sorunları, insan davranışları, bunlarla ilgili eleştiriler konu olarak işlenmiştir.
Şiirlerin son dörtlüğünde şairin adı veya mahlası geçer.
Göz kafiyesi anlayışı yerine, kulak kafiyesine ağırlık verilmiştir. Yani kafiye için aynı sesin kullanılmasına gerek yoktur. Buna göre p/b , ç/ş, t/d, l/ n gibi seslerle de kafiye yapılmıştır.
Genellikle yarım ve cinaslı kafiye kullanılmıştır.
Benzetme (teşbih) ve kişileştirme (teşhis) dışında edebi sanatlara fazla yer verilmemiştir.
Bazı ürünlerde yöresel özellikler görülür.
Şiirler genellikle hazırlık olmaksızın irticalen yani içe doğduğu gibi söylenir.
Divan Edebiyatı'nda görülün kalıplaşmış benzetmeler (mazmun) Halk Edebiyatı'nda da vardır. Buna göre sevgili anlatılırken yeşil başlı ördek, inci diş, elma yanak, badem göz, kiraz dudak, keman kaş, sırma saç, selvi boy gibi benzetmeler kullanılmıştır.
Divan Edebiyatı daha çok düşünceye önem verdiği için soyut bir edebiyattır. Halk Edebiyatı'nda ise şair gördüğünü, yaşadığını anlatır. Bu nedenle Aşık Edebiyatı, somut bir edebiyattır. Ayrıca Divan Edebiyatı'nda sevgilinin tipi çizilir, adı söylenmez. Halk Edebiyatı'nda ise sevgilinin adı (Elif, Ayşe...) vardır.
Şiirler, işlenen konulara göre "koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt" gibi adlar alır.
Âşık Edebiyatı hayali olaylardan çok, gerçekçiliğin ön plana çıktığı bir edebiyattır.
Âşık Edebiyatı'nın yüzyıllara göre en önemli temsilcileri şunlardır:

16. yüzyıl: Köroğlu, Kazak Abdal, Kul Himmet, Kul Mehmet, Aşık Garip ...
17.yüzyıl: Karacaoğlan, Kayıkçı Kul Mustafa, Aşık Ömer, Kuloğlu, Ercişli Emrah, Kul Nesmi, Kuloğlu ...
18.yüzyıl: Gevheri, Kul Himmet Üstadım, Derviş Mehmet, Âşık Halil, Mecnuni, Pir Mehmet, Kemter Baba ...
19.yüzyıl: Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni, Seyrani, Ruhsati, Dertli ...
20.yüzyıl: Âşık Veysel, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Reyhanî, Âşık Şeref Taşlıova, Âşık Daimî, Âşık Mahzunî Şerif, Davut Sularî, Muhlis Akarsu...

Not: 19. yüzyıl halk şairlerinden Dadaloğlu, Divan şiirinden etkilenmemiş, böylece aynı yüzyıldaki halk şairlerinden ayrı yol izlemiştir.

Halk Edebiyatı

Halk Edebiyatı Özellikler
Âşık Şiirinin Oluşumu, Gelişimi, Temsilcileri
Anonim Halk Edebiyatı
Tekke Edebiyatı
Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri
Halk Şairleri Özellikleri
Yüzyıllara Göre Ozanlar
Halk Şiiri-Hece Ölçüsü
Türk Halk Şiirinin Kökeni, Gelişimi ve Genel Özellikleri
Aşıklık Geleneği
Âşık Şiiri
Alevi-Bektaşi Edebiyatı
Aruz Ölçüsüyle Yazılan Halk Şiiri Nazım Biçimleri

Tarayıcı ID:smf (is_webkit)
Temalar: 5: index (default), Ads (default), Recent (default), smfhacks_templates/global-hf (default), smfhacks_templates/global-hf (default).
Alt Temalar: 14: init, html_above, adsheaders_above, body_above, global_hf_above, adsindex_above, facebook_above, recent, facebook_below, adsindex_below, global_hf_below, body_below, adsheaders_below, html_below.
Dil Dosyaları: 26: index+Modifications.english (default), index+Modifications.turkish (default), index.english (default), index.turkish (default), Admin.english (default), Admin.turkish (default), ManageBoards.english (default), ManageBoards.turkish (default), glossary/Glossary.english (default), index.english (default), index.turkish (default), Admin.english (default), Admin.turkish (default), ManageBoards.english (default), ManageBoards.turkish (default), glossary/Glossary.turkish (default), Ads.english (default), Ads.turkish (default), CountdownBBC.english (default), CountdownBBC.turkish (default), XPost/.english (default), XPost/.turkish (default), Spotify/.english (default), Spotify/.turkish (default), Pages.english (default), Pages.turkish (default).
Sitil Tabloları: 4: index.css, moveBBC_ai.css, glossary/glossary.css, responsive.css.
Hooks called:197 (göster)
Oluşturulan örnekler:4 (göster)
Eklenmiş dosyalar: 57 - 1556KB. (göster)
Kullanılan bellek:1961KB.
Tokens:post-login.
13 sorgu kullanıldı.

Sorguları Göster