Son İletiler

#51
Edebiyat / Dinî-Tasavvufî Halk Edebiyatı
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 12:16 ÖS
Dinî-Tasavvufî Halk Edebiyatı (Tekke Edebiyatı – Tasavvuf Edebiyatı)

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet'in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır. İslâmiyet'in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır.

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir. Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-tasavvufi düşünceyi yaymaktır. Tekke şairlerinin çoğu tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Tekke şiiri, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır.

Dinî-Tasavvufî  Halk Edebiyatının En belirgin Özellikleri Şunlardır:

Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan'da yetişen Hoca Ahmet Yesevi'dir.
Tekke Edebiyatı, Anadolu'ya 13. y.y.'dan itibaren gelişmiştir.
Bu edebiyat şairleri tarikat merkezi olan tekkelerde yetişmiştir.
Nazım birimi genellikle dörtlüktür.
Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır.
Şiirlerin çoğu ezgilidir.
Allah, insan, felsefe, doğruluk, ibadet gibi konular işlenmiştir.
İlahi, nefes, nutuk, devriye, şathiye, deme gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
Dili Aşık Edebiyatı'na göre ağır, Divan Edebiyatı'na göre sadedir.
Aşık, maşuk, şarap, saki gibi mazmunlara yer verilmiştir.
Yüzyıllara göre Dinî-Tasavvufî  Halk Edebiyatının en önemli temsilcileri şunlardır:

12.yüzyıl: Hoca Ahmet Yesevi
13.yüzyıl: Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli
14.yüzyıl: Kaygusuz Abdal
15.yüzyıl: Hacı Bayram-ı Veli, Eşrefoğlu Rumi
16.yüzyıl: Pir Sultan Abdal
17.yüzyıl: Niyaz-ı Mısrî, Sinân-ı Ümmî, Hüdâi
18.yüzyıl: Sezai
19.yüzyıl: Kuddusi, Turâbi
#52
Edebiyat / Anonim Türk Halk Edebiyatı
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 11:42 ÖÖ
Anonim Türk Halk Edebiyatı Türleri, Özellikleri

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

ANONİM TARZI TÜRK HALK EDEBİYATI

Söyleyeni belli olmayan, halkın ortak malı sayılan ürünlerin oluşturduğu, sözlü geleneğe dayalı edebiyattır. Sözlü olduğu için, ürünler; halk arasında dilden dile geçtikçe zaman, kişi, yer unsurlarına bağlı olarak değişikliğe uğramıştır.

Anlatım, sözlü edebiyat geleneklerine uygundur. Süsten uzak, açık, net, anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
Daha çok; aşk, hasret, yiğitlik, ölüm gibi tüm insanlığı ilgilendiren konular işlenmiştir.
Anonim Halk Edebiyatı Düzyazı (Nesir) Ürünleri

Atasözleri
Deyimler
Tekerlemeler
Bilmeceler
Fıkralar
Halk Hikâyeleri
Efsaneler
Masallar
Ortaoyunu
Meddah
Karagöz
Dualar ve Beddualar

ATASÖZLERİ

Yüzyıllar süren tecrübeler sonunda ortaya çıkan özlü sözlerdir.
Kelimeleri değiştirilemezler.
Aynı konuda birbiriyle çelişen atasözleri olabilir.

DEYİMLER

Gerçek anlamının dışında mecaz anlamda kullanılırlar.
Kalıplaşmış ifadelerdir; kelimeleri değiştirilemez ya da yerleri oynatılamaz.
Bir durumu, duyguyu ya da olayı kısa ve etkileyici biçimde anlatırlar.

TEKERLEMELER

Sözcüklerin ses benzerliğinden yararlanılarak oluşturulan yarı anlamlı, yarı anlamsız sözlerdir. Şiir biçiminde de oluşturulan tekerlemelerde ölçü, uyak, seci ve aliterasyondan yararlanılmıştır.

Az gitmiş, uz gitmiş. Dere, tepe düz gitmiş. Altı ay, bir güz gitmiş...

Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde
Develer tellal iken
Pireler berber iken
Ben annemin babamın beşiğini
Tıngır mıngır sallar iken...

BİLMECELER

Çoğunlukla cevabı içinde saklı bulunan ve düşünceyi geliştirmek amacıyla türetilen soru biçimlerine denir.
Güzel vakit geçirmek amacıyla çıkarıldıkları düşünülmektedir.
Manzum – mensur şekilleri vardır.

FIKRALAR

Bir düşünceyi insanlara, mizah öğelerini kullanıp onların gülümsemelerini sağlayarak aktarmak amacıyla oluşturulmuş kısa anlatılardır. Bu ürünlerde, güldürmenin yanında yol göstericilik de söz konusudur. Edebiyatımızda en bilinen fıkralar; Nasrettin Hoca, Karadeniz, Bektaşi fıkralarıdır.

HALK HİKAYELERİ

Destanların zaman içinde değişime uğramış biçimleri sayabileceğimiz halk hikâyeleri gerçeğe daha yakın olmaları bakımından destandan ayrılırlar. Anonimdirler.

Halk hikâyelerinde şiirle düzyazı iç içedir. Halk hikâyeleri konuları yönünden iki grupta incelenebilir.

Tek olay çevresinde gelişen halk hikayeleri olduğu gibi, kişi ve olay sayısı çok halk hikayeleri de vardır. Bu hikayeler âşıklar ve yaşlılar tarafından anlatılır.

Halk hikayeleri konularına göre dört çeşittir:

Aşk Hikayeleri: Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Züleyha, Ercişli Emrah ve Selvi, Tahir ile Zühre, Âşık Garip Hikayesi, Aşık Kerem Hikayesi, Elif  ile Mahmut...
Dini-Tarihi Halk Hikayeleri: Hayber Kalesi, Kan Kalesi, Battal Gazi, Danişmend Gazi, Hz. Ali ile ilgili diğer hikayeler...
Kahramanlık Hikayeleri: Köroğlu Hikayesi
Destanî Halk Hikâyeleri: Dede Korkut Hikayeleri
* Halk hikayeleri, destan ile roman arasındaki aşamanın ürünüdür.Bir düşünceyi insanlara, mizah öğelerini kullanıp onların gülümsemelerini sağlayarak aktarmak amacıyla oluşturulmuş kısa anlatılardır. Bu ürünlerde, güldürmenin yanında yol göstericilik de söz konusudur. Edebiyatımızda en bilinen fıkralar; Nasrettin Hoca, Karadeniz, Bektaşi fıkralarıdır.

HALK HİKAYELERİ

Destanların zaman içinde değişime uğramış biçimleri sayabileceğimiz halk hikâyeleri gerçeğe daha yakın olmaları bakımından destandan ayrılırlar. Anonimdirler.

Halk hikâyelerinde şiirle düzyazı iç içedir. Halk hikâyeleri konuları yönünden iki grupta incelenebilir.

Tek olay çevresinde gelişen halk hikayeleri olduğu gibi, kişi ve olay sayısı çok halk hikayeleri de vardır. Bu hikayeler âşıklar ve yaşlılar tarafından anlatılır.

Halk hikayeleri konularına göre dört çeşittir:

Aşk Hikayeleri: Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Züleyha, Ercişli Emrah ve Selvi, Tahir ile Zühre, Âşık Garip Hikayesi, Aşık Kerem Hikayesi, Elif  ile Mahmut...
Dini-Tarihi Halk Hikayeleri: Hayber Kalesi, Kan Kalesi, Battal Gazi, Danişmend Gazi, Hz. Ali ile ilgili diğer hikayeler...
Kahramanlık Hikayeleri: Köroğlu Hikayesi
Destanî Halk Hikâyeleri: Dede Korkut Hikayeleri
* Halk hikayeleri, destan ile roman arasındaki aşamanın ürünüdür.

* Destan geleneğinden Halk hikâyeciliğine geçişin ilk ürünü Dede Korkut Hikayeleri'dir. Bu nedenle Dede Korkut Hikayeleri özel bir önem taşır.

Dede Korkut Hikayelerinin en önemli özellikleri şunlardır:

Asıl adı "Kitab-ı Dede Korkut Alâ Lisan-ı Taife-i Oğuzan" şeklindedir.
12. 13. ve 14. yy.da Doğu Anadolu'da ve Azerbeycan'da yaşayan müslüman Oğuz boylarının geleneklerini, göreneklerini, iç mücadelelerini, doğa üstü güçlerle, yaratıklarla savaşmalarını ele alır.
14. ve 15. yy.da yazıya geçirilmiştir. Bu konudaki yaygın kanaat hikayelerin 14.yy.'da yazıya geçirildiği şeklindedir. Hikayelerin kimin tarafından yazıya geçirildiği bilinmemektedir.
Toplam on iki hikayeden oluşur.
Şiir ve düzyazı (nazım-nesir) karışık oluşturulmuştur.
Hikayelerde az da olsa masal ve destan unsurları görülür.
Çok temiz, güzel ve zengin bir kullanılmıştır.
Anlatım açık, yalın ve durudur. Kesinlik ifade eder.
Hikayelerde en önemli meziyet kahramanlıktır.
Aileye, çoğalmaya, kadına, çocuğa ve çocuk terbiyesine büyük önem verilir. Kadınların ailenin en önemli unsuru olduğu vurgulanır. Önsözünde dört ayrı tadın tipi çizilir.
Bütün hikayelerde dini unsurlar (namaz kılma, dua etme, arı sudan abdest alma) görülür.
Kahramanlar dövüşlerini, Allah ve peygamber sevgisi için yapar.
Türk milletinin karakteristik özellikleri; doğruluk, adelet, güzellik yüceltilir.
Misafirperverlik ve cömertlik insanların ortak özelliğidir.
At, ağaç, su, yeşillik kısaca tabiat çok sevilir.
Kahramanların en büyük yardımcısı atlardır.
Kadınlar, eşlerine karşı aşırı saygılı ve itaatkârdır. Eşler de kadınlarına önem verir, iyi davranır.
Hikâyelerde, birçok öğüt vardır. Bu nedenle bu hikayeler didaktiktir.
Hikayelerde yaşanan olayların tarihi bilgilerle ilgisi vardır.
Hikayelerde geçen ve hikayeler adını veren Dede Korkut; yaşlı, herkesin saygı gösterdiği, hakanların bile akıl danıştığı, çocuklara isim koyan, eğlencelerde kopuz çalıp şiirler söyleyen, kırgınlıkları gidermede aracılık eden kişidir.

EFSANELER

Eskiden beri söylenegelen, olağanüstü kişi ve olaylardan söz eden, konuşma diliyle oluşturulan, üslup kaygısından uzak, hayali öykülerdir.

Efsaneler kimi yönlerden destan ve masalı andırır. Masallar iyi bir sonla bitmesine rağmen, efsanede böyle bir durum söz konusu değildir. Efsaneler bir inanış konusudur. Narlıgöl Efsanesi, Ağlayan Kaya Efsanesi...

MASALLAR

Olağanüstü olay ve kişilere yer veren, çoğu kez bir eğitim amacı güden hayali öykülere masal denir. Masallarda yer ve zaman kavramı yoktur. Bunlar toplumun beğenisini, düşünüş biçimini, geleneklerini kuşaktan kuşağa aktarırlar. Toplumun beğenisini, düşünüş tarzını, geleneklerini, dünya görüşünü kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktaran ürünlerdir. Çoğunluğu olağanüstü olaylarla doludur. Kafdağı gibi olağanüstü coğrafi unsurlar; dev, yedi başlı canavar, ev büyüklüğünde kuş gibi olağanüstü yaratıklar vardır. Masallarda yer ve zaman kavramı belli değildir. Masalların anlatımında genellikle -miş'li geçmiş zaman kipi kullanılır. Söyleyeni bilinmeyen bu ürünler, kulaktan kulağa günümüze kadar gelmiştir. Masallarda iyilik, doğruluk, yardımlaşma öğütlenir. Bu nedenle masalla, didaktik eserlerdir. Masalların özellikle başında, bazen de ortasında ve sonunda tekerleme denilen kafiyeli sözle kullanılır. Türk masallarının sonunda, genellikle iyiler ödüllendirilir. Kırk gün, kırk gece düğün yapılır. Kötüler ise ya kırk katır ya da kırk satır cezasına çarptırılır.

Sözlü gelenekte gelişen masallar, sonradan kitap haline getirilmiştir. Türk Edebiyatı'nda masal derleme konusunda en ciddi çalışmayı yapan Eflatun Cem Güney'dir. Masallardan etkilenerek günümüzde çocuk hikâyeleri doğmuştur.

ORTA OYUNU

Halkın ortasında apaçık duran bir meydanda; metinsiz, suflörsüz, ezbersiz oynanan bir tiyatrodur.

Başka bir ifadeyle seyircilerle çevrilmiş bir alanda, yazılı bir metne bağlı kalmadan ve doğaçlama (tuluat) yoluyla oynanan bir oyundur. Pişekar ve Kavuklu oyunun temel kişileridir.

Pişekâr cinasçılık, Kavuklu ise tekerlemecilik yapar.
Çelebi, Zenne, Denyo, Arnavut, Acem, Arap, Yahudi gibi tipler kendilerini simgeleyen bir müzikle sahneye çıkar.

Not: Balama nedir?

Türk gölge oyunu'nda, Matiz, Külhanbey tarafından yabancı ülke tipleri; ortaoyunu'nda ise Rum için kullanılan Çingeneceden bozma sözcük.

Orta oyunu halkın ortak malıdır. Oyunların güldürme unsurları; karşılıklı konuşmalardaki söz oyunları, hazır cevaplılık, yanlış anlamalar ve yöresel konuşmaların taklitleridir.

Oyunda Karagöz ile Kavuklu'nun; Pişekâr ile Hacivat'ın bütün özellikleri aynıdır. Karagöz ile Ortaoyunun farkı ise, Karagöz'ün perdede, Orta Oyun'un meydanda oynanmasıdır. Yani Orta Oyunu canlı kişilerle oynanırken Karagöz'de tasvirlerin gölgesi oynatılır.

MEDDAH

Bir sözlü tiyatro ürünüolan meddahlık, kısaca, "tek adamlı tiyatro"dur.

Meddah, tiyatronun bütün karakterlerini kendi kişiliğinde birleştiren bir aktördür.
Bir hikâyeyi başından sonuna kadar, yüksekçe bir yerde, karakterleri şivelerine göre konuşturarak anlatır.
Perdesi, sahnesi, dekoru, kostümü bulunmayan bu tiyatroda her şey, meddah denen kişinin zekâsına, bilgisine, söz söylemedeki hünerine bağlıdır.

KARAGÖZ

Taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan gölge oyunudur,
Başkarakterler Karagöz ve Hacivat'tır.
Karagöz, okumamış bir insandır. Hacivat'ın kullandığı yabancı sözcükleri anlamaz ya da anlamaz görünüp onlara yanlış anlamlar yükleyerek ortaya çeşitli nükteler çıkarırken bir taraftan da Türkçe dil kuralları ile yabancı sözcükler kullanan Hacivat ile alay eder.
Hacivat, kişisel çıkarlarını her zaman ön planda tutar. Az buçuk okumuşluğundan dolayı yabancı sözcüklerle konuşmayı sever. Perdeye gelen hemen herkesi tanır, onların işlerine aracılık eder.
Zenne, Çelebi, Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi, Tiryakı, Acem. Laz. Matiz, Zeybek gibi diğer tipler oyuna ayrı bir renk katar.

ANONİM HALK EDEBİYATI NAZIM (ŞİİR) BİÇİMLERİ

TÜRKÜ

Daima bir ezgiyle söylenen, düzenleyicisi bilinmeyen ya da unutulmuş olan, değişik konulardan söz eden, genelde hecenin 11'li kalıbıyla oluşturulan şiirlerdir. Türküler besteli şiirlerdir.

Uyarı! Daima bir ezgi ile söylenen "ninni" ve "ağıt" türleri de türkü kapsamındadır. Yani ninniler ve ağıtlar bağımsız bir nazım biçimi değil, türkü biçiminin türleridir. Bunlar da anonim ürünlerdir. Ancak koşma biçimindeki kimi ağıtların söyleyenleri bellidir; onlar da bestelendiklerinde türküleşirler.

Belli bir ezgiyle söylenir.
7,8,11,14 'li ölçülerle söylenir.
Hemen her konuda söylenir.
Bölgesel özellik ve ad değişikliğine uğrayabilir.
Ayrıntılı bilgi ⇒ Türküler ve Özellikleri

MANİ

Anonimdir. Sevgi, tabiat, övgü, yergi, evlât sevgisi, ayrılık, hasret ve aşk konularını işler. Konu sınırlaması yoktur. aaxa şeklinde kafiyelenir. Genellikle tek bir dörtlükten oluşur.

Mani çeşitleri:

Düz mani: Yedişer heceli dört dizeden oluşur. Kafiyeleri çokluk cinassızdır.

Kesik mani: Birinci dizesi 7 heceden az, anlamlı ya da anlamsız bir sözcük grubu olan maniler. Bu kesik dize sadece kafiyeyi hazırlar.

Cinaslı mani: Kesik manilerde eğer kafiye cinaslı ise bunlara cinaslı mani denir.

Yedekli (artık) mani: Düz maninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen maniler. Cinaslı kafiye kullanılmaz, birinci dizeleri anlamlıdır.

Deyiş: İki kişinin karşılıklı söylediği manilerdir. Soru yanıt şeklinde düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de vardır.

"aaxa" şeklinde kafiyelenir.
4+3 şeklinde ölçüsü vardır.
İlk iki dizesi ayrık yani hazırlık özelliği taşımaktadır. Asıl mesaj üçüncü dizede verilir.
Her konuda söylenebilir.
Düz, cinaslı ve artık mani gibi çeşitleri vardır.
Ayrıntılı bilgi ⇒ Maniler ve Özellikleri

NİNNİ

Annelerin bebeklerini uyutmak amacıyla belli bir ezgi ile söylediği parçalardır.
Çocukların psikolojisi üzerinde etkilidir.
Manzum özelliktedirler.

AĞIT

Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan acıyı dile getiren ve her zaman bir ezgiyle söylenen şiirlerdir. Ağıtlar aslında bir türkü çeşididir. Dörtlüklerden oluşur. 11'li hece ölçüsüyle söylenir. Genellikle uzun hava ve kırık hava denilen ezgilerle terennüm edilir.

Koşmanın bir çeşidi olan ağıtla karıştırılmamalıdır. Âşık Edebiyatı'ndaki ağıtın söyleyeni bellidir.
İslamiyet öncesi Türk edebiyatındaki karşılığı "sagu", Divan edebiyatındaki karşılığı ise "mersiye'dir.

HALK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ

Âşık Edebiyatı Nazım Biçimleri

Koşma
Semai
Varsağı
Destan

Tasavvuf Edebiyatı Nazım Biçimleri

İlahi
Nefes
Deme
Nutuk
Devriye
Şathiye

Anonim Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri

Mani
Ninni
Türkü
Ağıt

HALK EDEBİYATI

Halk Edebiyatı Özellikleri
Âşık Edebiyatı
Anonim Halk Edebiyatı
Tekke-Tasavvuf Edebiyatı
Tasavvuf Edebiyatı Şairleri
Yüzyıllara Göre Ozanlar
Halk Şairleri Özellikleri
Türk Halk Şiiri
Aşıklık Geleneği
Âşık Şiiri
Alevi-Bektaşi Edebiyatı
Halk Şiiri-Hece Ölçüsü
#53
Edebiyat / Türk Halk Edebiyatı
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 11:31 ÖÖ
Türk Halk Edebiyatı ve Özellikleri

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

HALK EDEBİYATI KAVRAMI

Türkçede, Tanzimat'tan (1839) sonra kullanılmaya başlayan edebiyat terimi, daha önceki zamanlarda edeb ilmi adıyla tanınıyordu. Şinasi ve Namık Kemal gibi Tanzimatçılar Batı'da gördükleri anlayış ve uygulamalardan yola çıkarak edeb ilminin geniş kitlelerin eğitilmesinde ve birbirine kenetlenmesindeki işlevine de özel bir önem vererek bu edeb ilmi için "edebiyat" kelimesini kullanmaya ve yeni anlayışı bu ad altında ifade etmeye başlarlar. Dilimizde "edebiyat" şeklindeki kullanım 1860 sonrası yaygınlaşır. Bu dönemde Şinasi'nin atasözü derlemeleri, Ziya Paşa'nın Şiir ve İnşa makalesinde, değerlerinden sözünü ettiği sözlü edebiyat türlerinin aydınlarımızın dikkatini çekmeye başlaması aslında bizde halka doğru yapılan ilk yönelişler; halkı ve edebiyatını arayışların başlangıcı olarak kabul edilebilir.

Batı'da, XVI. yüzyıldan itibaren, Amerika'nın keşfiyle "yalan söylemeyen-dürüst ve üretken" yerlilere karşı duyulan "vahşi soylu" hayranlığının bir sonucu olarak, pek çok aydın, halk (das folk) olarak nitelendirdikleri, kendi köylülerine "Halka Doğru" parolasıyla yönelirler. Bu anlayışa göre halk, okuması-yazması olmayan, kırsal kesimde yaşayan, dolayısıyla sosyo-kültürel değişmelerden olabildiğince az etkilenmiş ve yazılı kültürden ziyade sözlü kültür içinde yetişmiş, ekonomik olarak da yer aldığı toplumun düşük seviyeli bir kesimi olarak tanımlanıyordu.

Geçmişe duyulan romantik bir nostaljiyi de içinde barındıran bu anlayış, halk içinde yaşayan epik destanlar, mitler, türküler, ninniler ve inançlarda, Hristiyanlık öncesinden kalma "tertemiz ulusal ruhları"nın yer aldığına inanıyordu. Dahası, uluslaşma ve ulusal devlete yönelişte meydana getirilmesini gerekli gördükleri yeni ulusal kültürel sentezin kaynağının bu tertemiz ruhun oluşturmasını istiyorlardı. Bu nedenle halkın hafızasındaki sözlü edebiyat ürünlerini derleyip yayınlamaya başladılar. Bu süreçte sözlü olarak anlatılan epik destanların keşfedilip yayınlanması zamanın anlayışına göre Finliler gibi o zamana kadar küçük ve önemsiz ulusların bile Eski Yunan'a denk bir tarihî geçmişi oldukları kabulünü meydana getiriyordu.

Bu durum özellikle 1789 Fransız ihtilali sonrası özel bir önem verilen millet olgusuna dayalı modern devlete sahip olma peşindeki aydınların sarıldığı en önemli kaynaklardan birine dönüşür. Halkın asırlardan beri kuşaktan kuşağa sözlü olarak taşıdıkları sözlü kültürü Halkbilimi ve bu kültürel kesitin destan, masal, atasözü, tekerleme, efsane, türkü, ağıt ve ninni gibi manzum ve mensur anlatı ve şiir gibi verimlerini içeren kısmını da Halk Edebiyatı olarak adlandıran bu yeni anlayış Türkiye'de XX. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır.

Osmanlı Devleti'ni dağılmaktan koruma amacıyla XIX. yüzyılda uygulanan Osmanlıcılık politikası Hristiyan unsurların hemen hepsinin bağımsızlığını kazanmasından sonra hiç olmazsa müslüman milletleri birarada tutmayı amaçlayan İslâmcılık politikasına yerini bırakır. İslâmcılık politikasının da Arapların ve diğer müslüman milletlerin bağımsızlık hareketleriyle başarısızlığa uğraması son çare olarak hiç olmazsa Türklerin de kendi ulus devletlerini kurmalarını amaçlayan Türkçülük akımının ortaya çıkmasına neden olur. Türkçüler de tıpkı Avrupa ve dünyanın diğer yerlerinde Halkbilimi ve Halk Edebiyatının ulus devlet kurma ve bu amaçla geniş kitleleri harekete geçirmedeki yer ve rolünden hareketle Halka Doğru şeklindeki aynı parolayı kullanarak Türkler arasındaki sözlü kültürü derlemeye ve oluşturmak istedikleri yeni ulusal kültürel sentezin kaynağı ve temeli yapmaya yönelirler. Özellikle, 1908 sonrası Ziya Gökalp, Rıza Tevfik Bölükbaşı ve Mehmet Fuat Köprülü gibi Türkçülük akımının önde gelen isimleri, halk arasında sözlü olarak yaşayan bu edebî verimleri, Fransızca Litérature populaire veya ingilizce Folk Literature terimini Türkçeleştirerek Halk Edebiyatı olarak adlandırdılar. Bu araştırmacılar, Halk Edebiyatı olarak adlandırdıkları bu sözlü edebiyat ürünlerinin yazılı ve sözlü kaynaklardan tespit ettiklerini yayınlamaya başladılar.

Türklerin islâmiyeti kabul etmesiyle birlikte, şehir ve kasabalarda kurulan "medrese"lerde yetişen aydınlar, yeni dinin emrinde "islâmi ilimler" ile ilgili bilginin nicelik ve niteliği bakımından geniş halk kitlelerinden farklılaşırlar. Bu yeni aydın grubu, "bürokrasi" başta olmak üzere toplumsal yapıda ön plana çıkar. Bu gelişmelerden dolayı üstünlük duygusuna kapılan medreseliler, o güne kadar çoğunluk itibarıyla göçerevli bir hayat süren ve çok farklı zümre ve sınışara sahip olmayan Türk milletini Havâs ve Avâm olarak ikiye ayırıp sınışandırırlar. Medrese eğitimi almış sınıfının büyük bir kısmı Türkçe, Arapça ve Farsça dillerini bu üç dilde de divan meydana getirecek kadar biliyorlardı. Aydınlar, Arap ve Fars edebiyat geleneklerinden alınan tür ve şekillerde, aruz vezniyle eserler meydana getirdiler.

Yaklaşık 1000 yıl boyunca devam eden bu yazılı edebî geleneği, bugün, "Eski Türk Edebiyatı", "Divan Edebiyatı" veya "Klasik Türk Edebiyatı" gibi adlarla adlandırıyoruz. Oysa, Türklerin islâmiyeti kabul etmezden hatta islâmiyet bir din olarak ortaya çıkmazdan çok önceleri bile bir edebiyat gelenekleri vardı.

Ağırlıklı olarak bir sözlü edebiyat geleneği olan en eski Türk edebiyatı, evrensel olarak diğer emsalleri gibi kopuz adı verilen enstrümanla çalınan müzik eşliğinde oluşturulan bir edebiyattır. Yaygın olarak "Ozan-Baksı" edebiyat geleneği de denilen bu edebî gelenek çevresine mensup olanlar, "şamanizm" veya "kamlık" olarak da adlandırılan eski Türk dinî inancı ve dünya görüşü çerçevesinde koşuklar (koşmalar), sagular (ağıtlar), mitler, atasözleri, epik destanlar, masallar, efsaneler gibi pek çok türde eserler vermiştir. Türk millî edebiyat geleneği olarak da adlandırılan bu geleneğin verdiği eserlerden bazıları yaklaşık 1400 yıldır yazıyla da kayıt altına alınmıştır. islâmiyetin geniş Türk kitlelerince benimsenmesinden ve özellikle de medresede yetişen ve kendini havâs (seçkin), medrese eğitimi almamışları da avâm (halk) sayan bu yeni aydın grubunun zaman zaman ortaya çıkan birkaç istisnası dışında islâmiyetin kabulünden önce var olan ve islâmın kabulünden sonra da aydınlarca âdeta yok sayılmasına rağmen Türk millî edebiyat geleneği veya daha doğru bir terimle Türk sözlü edebiyat geleneği olarak da adlandırabileceğimiz, Türk Halk Edebiyatı geleneği yaşamaya devam etmiştir. Hem de aydınların 1000 yıllık ihmallerine karşın tür, tema, şekil özelliklerini zenginleştirip çeşitlendirerek gelişmiştir. Bundan sonraki ünitelerde Türk Halk Edebiyatı geleneğinin edebî türlerinden hareketle bu edebiyatın temel özellikleri ele alınacaktır.

HALK EDEBİYATININ SINIRLARI VE SINIFLANDIRMASI

Tarih sahnesine çıktıkları günden bugüne kadar çoğalan, çoğaldıkça parçalanıp birbirinden uzaklaşan, zaman zaman büyük başarılar kazanarak çok büyük imparatorluklar kuran, zaman zaman da bütün başarılarını kaybederek kabuğuna çekilerek yaşayan Türk milletinin bu karışık ve dağınık tarihi içinde ilk günden günümüze kadar daima gelişen, fakat mahiyetini değiştirmeyen müşterek millî geleneğe bağlı bir edebiyatları vardır. Türklerin Orta Asya'da, İslâmiyetten önce yaşadıkları devirde, bütün Türk boylarında müşterek olan bu millî edebiyatın ürünleri, İslâmiyetin kabulünden sonra kültürel, dinî, sosyal ve politik şartlar altında hem çeşitlenmiş hem de zaman zaman aydınlar tarafından yazılı kaynaklarda yer verilmeyecek kadar ikinci dereceden eser muamelesi görmüştür. Bu edebiyatın ürünleri Tanzimat hareketi ve Cumhuriyet'ten sonra Batı dillerinden tercüme edilen "Halk Edebiyatı" genel başlığı altında değerlendirilmeye başlanmıştır.

Kavramın kaynaklandığı, Batı Avrupa'da XVIII. yüzyıldan itibaren, yaratıcılarının bilinmemesi veya anonimleşmeleri nedeniyle halkın ortak malı sayılan ve uzunca bir müddet halkın "kollektif" olarak meydana getirdiği düşüncesiyle ve "halkın ruhu"nu en iyi yansıttığı hükmüyle, özel bir önem verilen şiirlere, mitlere, masallara, efsanelere, memoratlara, atasözü, epik destan, bilmece ve benzeri edebî ürünlere Anonim Halk Edebiyatı adı verilmektedir. Türk Halk Edebiyatı olarak düşünülen çerçeve ise, türküler, mâniler ve tekerlemeler gibi Anonim Halk Edebiyatının yanısıra doğası gereği daima anonimleşmeye açık olan sözlü edebiyat geleneğimizin, tekke ve kahvehane kurumları etrafında gelişen ve pek çok bakımdan, eskiden beri var olan müşterek millî edebiyat geleneği veya kamlık (şamanlık) kaynaklı "ozan-baksı edebiyat geleneği"nin mirasını devralmış olan tekke ve tasavvufî halk edebiyatı geleneği ve âşık tarzı halk edebiyatı geleneğini de içine almaktadır.

Kısaca, Türk Halk Edebiyatı kendi içinde,

Anonim Halk Edebiyatı,
Tekke ve Tasavvufî Halk Edebiyatı,
Âşık Tarzı Halk Edebiyatı
olarak üç kısma ayrılır.

Bu üç edebiyat geleneğini Halk Edebiyatı olarak kabul etmemizin nedeni aralarındaki temel ortaklıklar bulunmasıdır. Türk kültür tarihinin dile dayalı verimlerinin ilk olarak ortaya çıkışından (ozan-baksı edebiyat geleneği) itibaren, günümüze kadar yaşamını devam ettiren Türk Halk Edebiyatının Anonim, Tekke-tasavvufî ve Âşık gibi üç bölümünde de sürekliliği ve ortaklığı sağlayan temel unsurlar/özellikler şunlardır:

a. Türk Halk Edebiyatının hece vezni, kafiye düzeni, nazım birimi olarak dörtlüklere dayalı türleri, koşma ve mâni nazım şekli esasına dayalı, bu iki nazım şeklinin bazen beraber bazen ayrı şekilde meydana getirilen çeşitli kombinezonlarından ibaret nazım öğeleri müşterektir ve her üç edebî gelenekte de süreklilik göstermektedir.

b. Türk halk şiiri ve nesir-nazım karışık destan ve halk hikâyesi gibi türleri gerek İslâmiyetten önce ve gerekse sonraki devirlerinde daima müzikle birlikte icra edilmiştir. Halk şiirinin Anonim, Âşık ve Tekke geleneklerinin şiirleri çoğu kez bir müzik aletinin eşliğinde söylenir. Bu müzik aletleri zaman zaman farklılaşmış (kopuz çeşitleri, saz, ney, tambur, def, davul, kudüm, kaval, düdük vb.), fakat şiir hiçbir zaman müzikten ayrılmamıştır.

c. Halk şiirinin icrasında daima diyaloga yer verilmiştir. Diyalog, bazen konuyu daha tesirli duyurabilmek, bazen yarışma psikolojisi içinde imtihan şeklinde soru-cevap veya bir konuyu daha iyi öğretmek, bir konu ve bir ayak etrafında en güzel deyişi yaratabilmek, bazen de daha iyi anlaşabilmek için ve belki de en önemlisi sözlü kültür ortamında yaratılan ve icra edilen halk şiirinin daha kolay ezberlenip hatırda kalabilmesi için, Anonim, Tekke-tasavvufî ve Âşık şiir geleneklerinde her zaman yer almıştır. Aynı nedenlerle, anonim halk şiirinde türkülerde, destanlarda, mânilerde, düğün âdetleriyle ilgili karşılıklı deyişmelerde, Âşık tarzı şiir geleneği içinde önemli bir yer tutan karşılaşmalarda, Tekke şiiri geleneği içinde cansızı canlı gibi konuşturma ve soru cevap şeklindeki örneklerinde, bu özelliği ifade eden hazır kalıp ifadelerini görmek her zaman mümkündür.

d. Türk Halk Edebiyatının bütün türlerinde eserler başlangıcından bu yana büyük ölçüde irticalen (doğaçlama) yaratılmış, ezberlenip hafızalarda muhafaza edilerek sözlü gelenek vasıtasıyla yayılmıştır. Halk Edebiyatı verimlerinin bu özelliklerinden dolayı çok kere meraklılarınca cönk ve mecmualara kaydedilerek yazıya geçirilmeyen şiirlerin ve diğer edebî ürünlerin ilk şekilleri kaybolmuştur. Sözlü gelenekte muhafaza edilen bu deyişler, bir edebiyat tarzından diğerine aktarılmasının yanında zamana ve zemine uyma esnekliğiyle yeni unsurlarla zenginleştirilmiştir.

e. Türk Halk Edebiyatı ürünleri, yukarıda sıralanan bazı süreklilik gösteren özelliklerinden hareketle, sözlü olma, geleneğe bağlılık, çeşitlenme (varyantlaşma),
sözlü kültür ortamında anonimleşebilme ve kalıplaşma gibi sözlü edebiyatın evrensel niteliklerini taşımaktadır.

f. Türk milletinin çok büyük bir çoğunluğuna hitap eden Halk Edebiyatının Anonim, Âşık ve Tekke gibi geleneklerinde oluşturulan ürünlerde yaratıldıkları devrin ve çevrenin yaygın Türkçesi kullanılmıştır. Âşık şiirinin, Divan şiirinin fazlaca tesirinde kaldığı XVII-XIX. yüzyıllara ait bazı örnekleri ve tekke şiirinin medrese kültürü altında teşekkül eden bir kısmı hariç tutulmak kaydıyla Arapça ve Farsça kelime oranı bu edebiyatları yaşatan halkın bildiği kelime kadrosunun dışına çıkmamıştır. Ayrıca mahallî kelime ve deyimlerin yanında ağız hususiyetleri, halk şiiri geleneğine dayalı her üç tarz edebiyatın karakteristik özelliği olmuştur. Halk Edebiyatı terimiyle ifade edilen bu kavramsal çerçeve içinde yer alan edebî gelenekler, ana hatlarıyla üç ana başlık altında ele alınmakta ve bu edebî geleneklere ait,

Halk Edebiyatı ürünleri şunlardan oluşmaktadır:

1. Anonim Halk Edebiyatı:
a. Nazım: Koşuk, sagu, mâni, ağıt, türkü, destan, ninni.

b. Nesir: Mitler, efsane, memorat, masal, fıkra, sayışmaca, hikâye, tekerleme, atasözü, deyim, bilmece, alkış (dua), kargış (beddua).

c. Halk tiyatrosu: Köy seyirlik oyunları, meddah, karagöz, orta oyunu, kukla.

2. Tekke ve Tasavvufî Halk Edebiyatı:

a. Nazım: Hikmet, nutuk, devriye, nefes, şathiye, ilâhî, ramazaniye.

b. Nesir-nazım karışık: Gülbanklar, dinî-millî destanlar, menkıbeler,

c. Nesir: Dinî-tasavvufî halk hikâyeleri, menâkıp-nâmeler, dualar.

3. Âşık Tarzı Halk Edebiyatı:

a. Nazım: Koşma, mâni, varsağı, destan, semaî, taşlama, koçaklama, güzelleme, sicilleme, kalenderî, divanî, ağıt, türkü

b. Nesir-nazım karışık: Destan kolları, halk hikâyeleri.

HALK EDEBİYATININ YAZILI KAYNAKLARI

Halk Edebiyatı esas olarak sözlü bir edebiyat geleneği olmakla birlikte bu edebiyat geleneğiyle ilgili olarak geçmişte doğrudan veya dolaylı olarak yapılan çeşitli yazılı kayıtlar vardır. Halk Edebiyatına dair bilgiler içeren bu kaynaklar, Halk Edebiyatı nın yazılı kaynakları olarak adlandırılır. Halk Edebiyatı araştırmaları yapanlar araştırdıkları konuyla ilgili olarak bu yazılı kaynaklara da baş vurmak ve onları değerlendirmek zorundadırlar. Halk Edebiyatıyla ilgili olarak yapılan araştırmalarda, kütüphanelerde, özel kitaplıklarda bulunan cönk, mecmua ve pek çok konuda bilgiler içeren yazmalarla, daha önce derlenerek çeşitli kitap ve dergilerde yayınlanmış veya arşivlenmiş bu yazılı kaynaklardan yararlanılır.

Türk Halk Edebiyatıyla ilgili doğrudan veya dolaylı olarak bilgiler içeren yazılı kaynaklar vardır. Bunların tam bir listesini burada vermek yer darlığı nedeniyle imkânsızdır. Konuyla ilgili bir fikir vermek üzere,

Türk Halk Edebiyatının bu yazılı kaynaklarından bazılarını kronolojik olarak şöyle sıralayabiliriz:

1. Çin Yıllıkları: Eski Çin tarihlerinde Hunlar, Göktürkler, Uygurlar ve Kırgızlar başta olmak üzere Türk boyları ve kültürleri hakkında son derece önemli bilgiler yer alır.

2. Bengütaş Yazıtlar (Göktürk Abideleri): Göktürk alfabesi ile çoğunluğu taşlar üzerine yazılmış yazıtlar. Bu yazıtlar yoğun olarak Moğolistan, Tıva, Hakasya, Altay, Kırgızistan, Kazakistan sınırları içindedir. En meşhurları, Orhun ırmağı kıyısında bulunan altı yazıttan oluşur. Bunlardan verdikleri bilgiler ve metinlerinin hacmi bakımından en önemlileri, VIII. Yüzyılda Kültigin, Bilge Kağan, Tonyukuk adına dikilen ve "Orhun Abideleri" adıyla tanınan anıtlardır.

3. Eski Uygur Metinleri: Başta, eldeki tek nüshası, Paris Bibliotheque Nationalede olan Uygur harşi Oğuz Kağan Destanı olmak üzere Uygur döneminden kalan pek çok şiir ve adını bildiğimiz en eski Türk şairi Aprınçur Tigin'in şiirleri ve çeşitli dillerden Türkçeye tercüme edilmiş kitaplardan oluşan eski Uygur metinleri, Türk Halk Edebiyatının İslâm öncesi dönemini aydınlatmada son derece önemli kaynaklardır.

4. Kutadgu Bilig: Yusuf Has Hacib'in 1069-1070′ te tamamlayarak Tabgac Buğra Han'a sunduğu, devlet yönetimini anlatan Türk kültürüyle ilgili son derece zengin bilgiler veren manzum didaktik bir eserdir.

5. Dîvânu Lügâti't-Türk: Kaşgarlı Mahmud'un Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçenin Arapçadan daha zengin bir dil olduğunu göstermek amacıyla 1072-1074 arasında hazırladığı ve Türk kültür tarihinin en önemli kaynağı olan ansiklopedik bir sözlüktür.

6. Atabetü'l-Hakâyık: Edip Ahmet Yügnekî tarafından XII. yüzyılın ilk yarısında kaleme alınan manzum ahlak kitabıdır.

7. Dîvân-ı Hikmet: XII. Yüzyılda Türk Tasavvuf Edebiyatının ilk şairi sayılan Türkistanlı Hoca Ahmet Yesevî tarafından yazılmıştır. Dinî-tasavvufi konular işleyen didaktik bir şiir kitabıdır.

8. Codex Cumanicus: Karpatlar ile Ural dağları arasında yaşayan Kıpçaklar hakkında XIV. yüzyılda İdil nehri boyunda misyonerlik yapan Fransiskan rahipleri tarafından yazılmış gramer örnekleri, Türkçe kelime listeleri ve Türkçe metinler içeren bir çalışmadır. Özellikle içerdiği 46 adet bilmece bu türün bilinen en eski Türkçe örnekleridir.

9. Dede Korkut Kitabı: Oğuz-nâme denilen, Oğuz Türklerine ait epik destanlar söyleme ve bunları yazıya geçirme geleneğinin en önemli örneklerinden birisi olan bu kitabın, XV. veya XVI. yüzyılda yazıya geçirildiği düşünülmektedir. Bugün bulundukları yere göre adlandırılan 12 boydan (öyküden) oluşur. Kitabın Dresden ve Vatikan'da bulunan iki nüshası vardır. Dresden nüshası 12 hikâyeden, Vatikan nüshası 6 hikâyeden oluşur. Dede Korkut Kitabı'nda kullanılan dil katkısız bir Türkçedir. Kitapta bulunan atasözleri, alkışlar, kargışlar, şiir parçaları, gelenekler-görenekler, inançlar bu eseri Türk Halk Edebiyatı çalışmaları açısından birinci dereceden en önemli tarihî kaynak kılmaktadır.

10. Tarih Kitapları: Ortaçağdan kalma Câmi'ü't-Tevârîh, Dürerü't-Tîcân, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, Tevârîh-i Âl-i Osman, Târîh-i Cihan-Güşâ, Secere-i Terâkime, Secere-i Türk gibi tarih kitapları Türk Halk Edebiyatıyla ilgili bir çok konuda kaynak konumundadırlar.

11. Atasözü Kitapları: XV. yüzyıldan itibaren Türkçede atasözlerinin toplanılıp müstakil kitaplar hâline getirildikleri görülmektedir. Bu gelenek çevresinde oluşturulan "Kitab-ı Atalar", "Atalarsözü" veya "Durûb-ı Emsâl" gibi kitaplar ve onları takip edenler, Halk Edebiyatımız açısından son derece değerli yazılı kaynakların başında yer almaktadır.

12. Masal Kitapları: Eski Uygurlar döneminden başlayarak pek çok dilden Türkçeye tercüme edilen "Kelile ve Dimne", "Binbir Gece", "Binbir Gündüz", "Mantıku't-Tayr" gibi masal kitapları Halk Edebiyatı bakımından önemli kaynaklardır.

13. Osmanlı ve Cumhuriyet Yıllıkları: XIX. yüzyılın sonlarından itibaren yayınlanmaya
başlanan ve Cumhuriyet döneminde de devam eden yıllıklardır. İl dahilindeki yatırlar, ziyaret yerleri, adlar ve el sanatları hakkında verdikleri bilgiler önemlidir.

14. Fıkra Kitapları: Türk fıkralarının en çok derlenip yazıya geçirilenlerinin başında Nasrettin Hoca fıkraları yer alır. Nasrettin Hoca fıkraları ilk olarak XVI. yüzyılda Hüseyin adlı bir kişi tarafından "Hikâyet-i Kitâb-ı Nasreddin" adıyla yazıya geçirilmiştir. Bugüne dek yaklaşık 38 Nasrettin Hoca fıkraları yazması tespit edilmiştir.

15. Menâkıb-nâmeler: Bir velinin kerametlerini anlatan kısa hikâyelerin toplandığı kitaplar olan Menâkıb-nâmeler, XIII. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanmıştır. Menâkıb-nâmeler, Türk Halk Edebiyatı bakımından son derece önemli yazılı kaynaklardır.

16. Şâir-nâmeler: Âşıkların diğer halk şairlerinin adları, devirleri, sanatları ve memleketlerine dair bilgiler verdikleri ve hece vezniyle yazdıkları destan biçimindeki eserlerdir. Âdeta, halk şairlerinin tezkireleri gibidirler.

17. Destan Kitapları: Anadolu'da meydana getirilen epik destanlar olan Battalnâme, Hamza-nâme, Saltuk-nâme, Hz. Ali Cenk-nâmeleri ve Hikâye-i Geyik, Hikâye-i Göğercin, Hikâye-i Deve, Dâsitân-ı Ejderha gibi tamamı erken dönemlerde yazıya geçirilmiş eserler de Halk Edebiyatının çok önemli yazılı kaynaklarındandır.

18. Seyahat-nâmeler: Yazarların gezip gördükleri yerlerden edindikleri izlenim ve bilgileri aktardıkları eserlerin genel adıdır.

19. Divan Edebiyatı Eserleri: Genel anlamda Divânlar, Tezkireler daha özel türler olarak şehrengizler, Mesnevîler, Sur-nâmeler gibi klasik edebiyat eserleri de Halk Edebiyatı hakkında son derece önemli bilgiler içeren yazılı kaynakların başında yer alırlar.

20. Günlük Gazeteler: XIX. yüzyıldan günümüze kadar yayınlanan gazeteler de Halk Edebiyatı hakkında önemli bilgi kaynaklarındandır.

21. Cönkler ve Mecmualar: Cönkler, uzunlamasına açılan, ensiz, uzun defterlerdir. Cönkler, Âşık Edebiyatı, Tekke ve Tasavvufî Halk Edebiyatı ve bir çok halk kültürü ürünlerine dair örneklerin bulunduğu yazılı kaynakların başında gelir. Halk arasında, ince uzun oluşlarından dolayı "sığır dili" ve "sefine" olarak da adlandırılan cönklerin boyutları değişiklik gösterir. Cönklerin ortalama olarak 5,10,15,23 cm. boyutunda oldukları söylenebilir. Cönklerde, cönk sahibinin tercihlerine göre âşıklara ait şiirlerden, çeşitli dualara, sihirbüyü ile ilgili notlara, ilaç tarişerine, Anonim Halk Edebiyatının türkü, mâni, halk hikâyeleri örneklerine varıncaya kadar pek çok halk kültürü ürünü yer alır. Mecmualar ise, günümüz defterlerine benzeyen yapısıyla cönklerden ayrılır ve daha ziyade şehirli ve eğitimli kişilerce kullanılmışlardır.

Divan Edebiyatı örneklerinin yanında halk kültürü unsurlarına da yer veren mecmualara da rastlanılır. Kısacası, Türk Halk Edebiyatının en önemli yazılı kaynakları cönkler ve mecmualardır.

Yazılı ve basılı kaynakları kullanmak isteyen bir araştırıcı, önce bibliyografyalara müracaat etmek zorundadır. Bibliyografyalar belli bir konu veya çeşitli konulardaki yayınların listesidir. Bibliyografyalar başta yazar adına olmak üzere konuya ve yayınlara göre çeşitli biçimlerde oluşturulmuşlardır. Bibliyografyalar düzenleniş tarzları bakımından da alfabetik, sistematik ve yayınlanış sırasını -zamanı gözönünde bulunduran- kronolojik olarak sınışandırılabilirler. Kapsamları bakımından da ulusal, uluslararası, genel ve özel bibliyografya çeşitleri vardır. Türk Halk Edebiyatı ve Halkbilimiyle ilgili en önemli genel bibliyografya, Kültür Bakanlığına bağlı Millî Folklor Enstitüsü, (şimdi adı HAGEM) tarafından yayınlanan Türk Folklor ve Etnografya Bibliyografyası adlı (Ankara: MEB Basımevi, 1971, 1973, 1974, 1999) 4 ciltlik bibliyografya kitabıdır. Bu bibliyografya, başlangıcından 1992 yılına kadar Türk Halkbilimi alanında yapılmış çalışmaları içermektedir. Bu bibliyografya kitabında "Halk Edebiyatı"yla ilgili konular, "Anonim Halk Edebiyatı" ve ilgili alt başlıklar altında yer almaktadır.

Özel bibliyografyalara örnek olarak da dergileri konu edinen bibliyografyalar verilebilir. Türk Halkbilimi çalışmaları tarihinde en uzun süreli yayınlanan ve Türk Halk Edebiyatıyla ilgili son derece zengin yazılı kaynaklara sahip aylık dergi, 1949-1979 yılları arasında İhsan Hınçer adlı halkbilimci tarafından 30 yıl yayınlanan Türk Folklor Araştırmaları Dergisi'dir. Bu dergide yer alan yazıların tamamının konu ve yazar bibliyografyası Türk Folklor Araştırmaları Dergisi: Konu ve Yazar Kaynakçası adıyla T. Baraz ve S. Tetik tarafından (Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yay., 1986) yayınlanmıştır. Türk Halk Edebiyatının son derece önemli yazılı kaynakları arasında yer alan Halkevleri dergilerinin de kendi adlarıyla ayrı ayrı bibliyografyaları yapılarak yayınlanmıştır.

Türk Halk Edebiyatı alanında araştırma yapmak isteyen bir araştırıcı, öncelikle bu bibliyografyalardan yola çıkmalı ve araştırdığı konuyla ilgili yazılı kaynakları bularak araştırmasının bibliyografik çerçevesini genişletmelidir.

Kaynak: Prof. Dr. Özkul ÇOBANOĞLU, Halk Edebiyatına Giriş, Anadolu Üniv Yay.

Halk Edebiyatı'nın Genel Özellikleri:
Dil ve anlatımda süslü söyleyişe yöneliş yoktur. Genellikle yalın anlatım kullanılır.
Söylendikleri, yaşatıldıkları devir ve çevrenin yaygın Türkçesi kullanılmıştır.
Halkın içinden doğan eserler, konu, tema ve duyarlık bakımından halkın hayatına sıkı sıkıya bağlıdır.
Şairler, genellikle okumamış kişilerdir.
Aşk, doğa, ayrılık, özlem, ölüm, din, tasavvuf konularının yanı sıra toplum hayatını ilgilendiren sorunlara da sık sık eğilen şairler, bunlarla ilgili eleştiriler getirirler. Daha çok somut konular işlenir. Biçimden çok konuya ağırlık verilmiştir.
Âşık edebiyatı şiir ağırlıklı bir edebiyattır.
Âşık veya saz şairi denilen sanatçılar tarafından daima müzik eşliğinde söylenir. Şair şiirlerini saz eşliğinde, belli bir ezgi ile söyler.
Âşıklar, bu edebiyatın mensur kısmını oluşturan halk hikâyelerinin oluşumu, gelişimi ve aktarılmasında da önemli rol oynarlar.
Şiirde nazım birimi dörtlüktür. Yaygın olarak hece ölçüsü kullanılmıştır. Hecenin en çok 7'li, 8'li ve 11'li kalıpları kullanılmıştır. Fakat şehirde yaşamış, medrese eğitimi almış bazı ozanlar aruzu da kullanmışlardır.
Şiirler işledikleri konuya göre güzelleme, koçaklama, ağıt ve taşlama, ilahi. gibi adlar almışlardır.
Koşma, türkü, mani, destan, semâî. gibi değişik nazım şekilleri kullanılmıştır.
 Âşık edebiyatı doğaçlamaya (irtical) dayanır. Âşıklar, eserlerini bir ön hazırlık olmaksızın, doğrudan sözlü olarak meydana getirirler. Bu yüzden şiirlerde derin bir anlam, kusursuz bir biçim görülmez.
Dinî-tasavvufî edebiyatın etkisinde kalmıştır.
Halk deyimlerine ve güzel halk söyleyişlerine yer verilir.
Az da olsa benzetmelerden faydalanılmıştır. (Boy serviye, yüz aya, kaş kaleme, diş inciye, yanak güle)
Şiirlerin başlığı yoktur, Nazım şekilleri ile adlandırılır.
Genellikle yarım kafiye kullanılır. Daha çok redifle ahenk sağlanır. Kafiyenin yanı sıra "ayak" da söz konusudur.
Konu, şekil ve dil bakımından dış tesirlerden uzaktır.
Nesir alanında da eserler verilmiştir. Nesir halk edebiyatında nazma göre çok çok önemsiz kalmıştır. Çünkü duygu ve düşüncelerin kalıcılığı şiirle daha kolay sağlanmaktadır.
Nesir örnekleri arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, atasözleri, deyimler, halk tiyatrosu, bilmeceler, fıkralar sayılabilir.
Bunlardan en yaygınları -tür olarak- masallar, hikâyeler ve efsanelerdir.
Atasözü, bilmece ve deyimler zaten -halkın ürünü olmakla beraber- her alanda herkes tarafından kullanılmaktadır.
Halk edebiyatı gözleme dayalıdır. Benzetmeler somut kavramlardan yararlanılarak yapılır. Söyledikleri her şey gerçek yaşamdan alınmadır.
Özellikle 18. yüzyıldan itibaren halk şairleri, divan şairlerinden etkilenerek aruzun belirli kalıplarıyla şiirler yazmayı denemişlerdir. Hatta divan şiirinin mazmunlarını da kullanmışlardır. Bu durumun ortaya çıkmasında halk şairlerinin, aydınlar ve divan şairlerince hor görülmelerinin, değersiz ve güçsüz sayılmalarının etkisi de vardır.
Halk edebiyatı, ortaya konan ürünlerin gösterdiği biçim ve içerik özelliklerine göre üç bölüme ayrılır:

Anonim (Ortak) Halk edebiyatı
Âşık Edebiyatı (Saz Şiiri)
Tekke (Tasavvuf) Edebiyatı

Halk Edebiyatı

Halk Edebiyatı Özellikler
Halk Şiirinin Özellikleri
Âşık Edebiyatı
Anonim Halk Edebiyatı
Tekke Edebiyatı
Nazım Biçimleri
Halk Ozanları
Halk Edebiyatı Sanatçıları
Halk Şiiri-Hece Ölçüsü
Halk Şiirinin Kökeni, Gelişimi ve Genel Özellikleri
Aşıklık Geleneği
Âşık Şiiri
Alevi-Bektaşi Edebiyatı
#54
Edebiyat / Divan Edebiyatı
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 11:27 ÖÖ
Divan Edebiyatı, Şiiri, Biçim ve İçerik Özellikleri, Dönemleri, Kaynakları, Tarihsel Gelişimi

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

"Klasik Türk Edebiyatı" olarak da tanımlanan Divan edebiyatı, Türklerin İslam kültüründen etkilenmeleri sonucu oluşturdukları bir edebiyattır. Bu edebiyat, bazı kaynaklarda "Havas Edebiyatı", "Yüksek Zümre Edebiyatı", "Saray Edebiyatı" "Eski Türk Edebiyatı" gibi adlarla da anılmaktadır. Ancak belli ilkeler çevresinde gelişen bu edebiyat, şairlerin şiirlerini "Divan" denilen yazma kitaplarda toplamalarından dolayı daha çok "Divan edebiyatı" adıyla ifade edilmektedir.

Divan edebiyatı, Arap ve Fars kültürünün etkisiyle ortaya çıkmış ve gelişme göstermiştir. Bu edebiyatın ilk ürünleri olan Kutadgu Bilig, Atabet'ül Hakayık gibi eserler daha Orta Asya'da iken (11. ve 12. yüzyılda) verilmiştir. Anadolu'ya göçen Türkler Divan edebiyatını burada da sürdürmüşler, yeni eserler vermişlerdir.

Divan edebiyatı 11. yüzyıldan 1860'a kadar ürünler vermiştir. Bu edebiyatta hem şiir hem düzyazı (nesir) alanında eserler vardır; ancak Divan edebiyatı, şiir ağırlıklı bir edebiyattır.

Divan Şiirinin Dönemleri

Bugün "Eski Türk Edebiyatı" adı altında Anadolu Selçuklu, Beylikler Çağı ve Osmanlı Dönemine ait "halk edebiyatı" ve "tekke edebiyatı" dışında kalan ve "Klâsik Türk Edebiyatı" adı da verilen edebî anlayışla meydana getirilmiş bir edebiyat kastedilir.

Bu edebiyat her yönüyle örnek aldığı İran edebiyatının ve İslamî Dönem Doğu Türk edebiyatının etkisi altında XIII. yüzyıl sonlarında Anadolu'da doğmuş; Osmanlı Döneminde usta şair ve yazarlar elinde devletin siyasi, kültürel ve ekonomik gelişimine paralel olarak kendi gelişimini sürdürmüş; hatta devletin gerileme dönemlerinde bile nazımda ve nesirde mükemmel örneklerini vermeye devam ederek XIX. yüzyıl ortalarından itibaren mükemmelliğe ulaşan her sanat akımı gibi artık tarihe mal olmuş bir edebiyattır.

Divan edebiyatını gelişim çizgisini ve buna bağlı olarak geçirdiği üslup farklılaşmalarını göz önünde bulundurarak başlıca üç döneme ayırmak mümkündür:

1. Oluşum Dönemi:  (13. ve 14. Yüzyıl)

XIII. yüzyılın sonlarından XIV. yüzyıl sonlarına kadar devam eder. Dönemin önemli temsilcileri,

Âşık Paşa (öl.1333),
Gülşehrî (öl.XIV.yy.),
Şeyhoğlu Mustafa (öl. 1401?),
Ahmedî (öl. 1413) ve
Şeyhî (öl. 1431?)
gibi şairledir.

2. Birinci Klâsik Dönem: (15 – 17. Yüzyıl)

XV. yüzyılın ilk yıllarından XVII. yüzyıl başlarına kadar devam eder.

Ahmed Paşa (öl. 1496),
Necatî (öl.1509) ve
Zâtî (öl.1546) gibi şairlerle olgunluk kazanmaya başladığı;
Fuzulî (öl.1556),
Bakî (öl.1600),
Nev'î (öl.1599),
Hayalî (öl. 1557) ve
Taşlıcalı Yahya (öl.1582)
gibi şairlerle de Türk edebiyatının İran edebiyatı etkisinden kısmen de olsa kurtularak artık kendi iç gelişimini tamamlayıp özgün eserlerini vermeye başladığı bir dönemdir.

3. İkinci Klâsik Dönem: (17-19. Yüzyıl)

XVII. yüzyıl başlarından XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar devam eder. İran edebiyatındaki üslup farklılaşmasının etkisiyle özellikle şiirde yoğun olarak yeniden bu edebiyatın etkisi altına girdiği bir dönemdir. Sebki Hindî (=Hind üslubu) adı verilen bu edebî akımın Türk edebiyatındaki önemli temsilcileri;

Fehîmi Kadîm (öl. 1647),
Nâ'ilî (öl. 1666),
Nedîmi Kadîm (öl.1670),
Nef'î (öl. 1635) ve
Şeyh Gâlib (öl.1799)'dir.
Yüzyıllar süren bu edebî anlayışın ve onun pek çok kuralının Batı uygarlığı etkisi altında doğan ve şekillenmeye başlayan edebiyatta da canlılığını ve etkisini sürdürdüğü bilinmektedir. Hatta Cumhuriyet dönemi şiirinde bile bu edebiyatın birtakım izlerini açıkça görmek mümkündür. Hâlâ etkileyiciliğini koruyan, anlam ve ses mükemmelliğini yakalamış, asırlardan sonra bile günümüzün kültürlü çağdaş insanma söyleyeceği ve tattıracağı zevkler bulunan bu edebiyatın dilinin ağır ve süslü olması, farklı bir kültürel zeminde farklı bir dünya görüşünü yansıtması onun Türk milletinin edebiyatı olma niteliğini ortadan kaldırmaz. Halit Ziya Uşaklıgil'in dediği gibi, "Divan edebiyatı, Tanzimat edebiyatı, bunların hiçbirisi Türk kaynağından doğmuş olmak temel taşını kaybetmemişlerdir."

Divan Edebiyatının Kaynakları

İslam kültürü kaynağından beslenen ve özellikle başlangıçta Fars (İran) edebiyatını örnek alan Divan edebiyatı, içerik yönünden değişik unsurlara dayanmaktadır. Divan edebiyatının iç zenginliğini ve özünü oluşturan, onu iyi anlamak için bilinmesi gereken birçok eski kültür unsuru vardır.

Divan edebiyatının dayandığı kültür kaynaklarının başlıcaları şunlardır:

İslam inançları (ayetler ve hadisler)
İslamî bilimler (tefsir, kelam, fıkıh)
İslam tarihi
Tasavvuf felsefesi, terimleri
İran mitolojisi (kişiler ve olaylar)
Peygamberlerle ilgili öyküler, mucizeler, efsaneler, söylentiler...
Tarihî, efsanevî, mitolojik kişiler ve olaylar
Çağın bilimleri
Türk tarihi ve kültürü
Dönemin edebiyat anlayışı
Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalar, deyimler, atasözleri

Divan Şiirinin Genel Özellikleri

Divan şiiri ilk örneklerini 13. yüzyılda vermeye başlamış 19. yüzyılın sonlarına doğru gücünü kaybetmiştir.
Anadolu'da din dışı şiirler yazan ilk Divan şairi, 13. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan Hoca Dehhani'dir.
Divan şiirinde konular oldukça sınırlıdır: İslam mitolojisi, klasik aşk öyküleri, kadın, şarap, din ve tasavvufla ilgili konular ile bazı felsefi düşünceler en çok işlenen konulardır.
Divan şiirinde toplumla ilgili konulara hemen hiç yer verilmemiş; şairler bazen bireysel sorunlarını dile getirmişlerdir: Fuzuli'nin Şikayetnamesi, Şeyhi'nin Harnâme'si gibi. Eleştiriler, düzene değil, kişiye yöneliktir.
Divan şiirinde dil Osmanlıcadır. Osmanlıca; Arapça, Farsça ve Türkçe sözcüklerin karmasından oluşan bir dildir. Başlangıçta Türkçe sözcüklerin daha çok kullanıldığı Divan şiirinde, özellikle 16. yüzyıldan sonra dil çok ağırlaşmıştır.
Divan şiiri, kuralcı bir şiirdir. Divan şiirinde konudan çok konunun işlenişi (üslup, anlatım) önemlidir. Aynı konu birçok şair tarafından değişik biçimlerde anlatılmıştır.
Divan şiirinde kalıplaşmış sözler çok kullanılmıştır. Her şairin ortaklaşa kullandığı bu kalıp sözlere "mazmun" denir. Mazmunlar, edebiyatta belli kavramları anlatan, onu düşündürüp çağrıştıran sözlerdir.
Divan şiirinde söz ve anlam sanatlarına sıkça başvurulmuş; sanatlı anlatım ustalığın ölçüsü sayılmıştır.
Şiirde nazım birimi "beyit"ler. Beyit, İki dizeden oluşan söz kümesidir. Şiirlerin uzunlukları beyit sayısıyla ölçülür. Dörtlükler ve bentlerle yazılan şiirler de vardır.
Şiirde en küçük nazım birimi tek dizeden oluşur. Bir manzum parça içinde yer almayan böyle dizelere "azade mısra" (bağımsız dize) denmiştir.
Şiirde konu bütünlüğünden çok parça bütünlüğüne (beyit güzelliğine) önem verilmiştir. Her beyit kendi başına bir anlam taşır.
Şiirde gazel, kaside, mesnevi, müstezat gibi nazım biçimleri kullanılmıştır. Bunların çoğu Arap ve Fars edebiyatından alınmıştır.
Divan şiirine Türklerin kattığı iki nazım biçimi "tuyuğ" ve "şarkı" dır.
Şiirde tasavvuf, Sebk-i Hindi ve mahallileşme akımlarının etkileri görülür.
Şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmıştır. Arap şiirinden Fars şiirine, oradan da Divan şiirine geçen aruz ölçüsü hecelerin uzunluk ve kısalığı temeline dayanır.
Divan şiirinde Aşık Paşa, Nedim ve Şeyh Galip hece ölçüsüyle birer şiir denemesi yapmışlardır.
Şiirde "göz için uyak" anlayışı benimsenmiş, en çok tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
Divan edebiyatında şiirlerin özel bir adı (başlığı) yoktur. Şiirler yazıldığı nazım şeklinin adıyla "gazel, kaside vs." anılır. Adlandırma, gazellerde uyak ve rediflere göre, kasidelerde betimleme (tasvir) bölümüne göre yapılır.
Divan şiirinde aşk ön plandadır. Aşk anlayışı çağın mutlak hükümdarlık sistemine ve tasavvuf düşüncesine dayanır. Sevgili, mutlak iktidar sahibi, zalim, vefasız; âşık ise bahtsızdır. Şairler daha çok platonik bir aşk anlayışını benimsemiştir.
Divan şiirinde kaderci bir dünya görüşü egemendir. Şairler, dünyanın geçici olduğundan, feleğin şerrinden, zamanın kötülüğünden yakınırlar.
Söyleyiş, özentilidir. Ustalık, benzetmeler yapmak; mecazlı, sanatlı deyişler yaratmak, kalıplaşmış anlamlı sözcükleri (mazmunlar) yeniden kullanmakta görülmüştür. Bu nedenle şair, işlenen konudan çok söyleme biçimine (üsluba) önem verir.
Divan Şiirinin Nazım Biçimleri
Beyitlerle Kurulanlar:

Gazel
Kaside
Mesnevi
Müstezat
Kıt'a
Dörtlüklerle Kurulanlar:

Rubai
Tuyuğ
Murabba
Şarkı
Bentlerle Kurulanlar:

Musammat
Terkib-i Bent
Terci-i Bent
Tahmis
Muhammes
Ayrıca bakınız ⇒ Divan Şiiri'nin Nazım Biçimleri

Divan Şiirinde Söz Sanatları (Edebi Sanatlar)

A) Mecaza Dayalı Söz Sanatları

Mecaz (Değişmece),
Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması, Düz Değişmece)
Teşbih (Benzetme),
İstiare (Eğretileme/Deyim Aktarmaları),
Teşhis (Kişileştirme),
İntak (Konuşturma),
Kinaye (Değinmece),
Tariz (Dokundurma, İğneleme)
B) Anlama Dayalı Söz Sanatları

Hüsn-i Talil (Güzel neden bulma),
Tecâhül-i Ârif (Bilip de bilmezlikten gelme),
Tenasüp (Uygunluk),
Leff ü Neşr,
Mübalağa (Abartma),
Tezat (Karşıtlık),
Tekrir (Yineleme),
Telmih (Hatırlatma),
Tevriye,
İstifham (Soru sorma),
İrsâl-i Mesel,
Rücû,
Terdîd,
İktibas,
Îham.
Divan Edebiyatında Nesir (düz yazı)

Bkz. ⇒ Divan Edebiyatında Nesir (düz yazı)

Divan Edebiyatının Tarihsel Gelişimi

Divan edebiyatının ilk örnekleri 13. yüzyılda ortaya çıktı. Bu edebiyatın ilk ürünlerini veren Mevlana Celaleddini Rumi bütün yapıtlarını Farsça yazdı. Aynı yüzyılın bir başka büyük şairi Hoca Dehhani'ydi. Horasan'dan gelip Konya'ya yerleşen Dehhani, özellikle İranlı şair Firdevsi'nin etkisinde şiirler kaleme aldı.

14. yüzyılda Konya, Niğde, Kastamonu, Sinop, Sivas, Kırşehir, İznik, Bursa gibi kültür merkezlerinde şairler ve yazarlar Divan edebiyatının yeni örneklerini verdiler. Bunların çoğu kahramanlık hikâyeleri, öğretici, eğitici ve dinsel yapıtlardı. Bu arada İran edebiyatının konuları da Türk edebiyatına girmeye başladı. Mesud bin Ahmed ile yeğeni İzzeddin'in 1350'de yazdıkları Süheyl ü Nevbahar, Şeyhoğlu Mustafa'nın 1387'de yazdığı Hurşidname, Süleyman Çelebi'nin (1351-1422) Vesiletü'n-Necât başlığını taşımakla birlikte Mevlid adıyla bilinen ünlü yapıtı, İran edebiyatının etkisiyle yazılmıştır.

Divan edebiyatı, özellikle şiir alanında en parlak dönemini 16. yüzyılda yaşadı. Bâkî ve Fuzuli Divan şiirinin en iyi örneklerini verdiler.

17. yüzyıla girildiğinde Divan edebiyatının ulaştığı düzey, İran edebiyatınınkinden geri değildi. Divan şairleri, şiirlerinde "fahriye" denen ve kendilerini övdükleri bölümlerde şiir ustalığının doruğuna çıkmışlardı. Öğretici şiirleriyle tanınan Nabi ve bir yergi ustası olan Nef'i bu yüzyılın ünlü şairleriydi. Divan edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim'in ve Şeyh Galib'in ardından,

18. yüzyılda bir duraklama dönemine girdi. Daha sonraki şairler özellikle bu iki şairi taklit ettiler ve özgün yapıtlar ortaya koyamadılar.

19. yüzyılda Divan edebiyatı artık gözden düşmüş ve eleştiri konusu olmuştu. İlk eleştiriyi getiren Namık Kemal'di. Tanzimat'la birlikte Türk edebiyatında Batı etkisinde yeni biçimler, konular denenmeye başlandı. Divan edebiyatı böylece önemini yitirmekle birilikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, Türk edebiyatının aruz ölçüsüyle son şiirlerini yazdılar, denilirse de zamanımızda da bu vezni kullanabilen şâirler vardır. Arûzun az kullanılıyor olması, zorluğundandır. Yoksa başka ölçülerle veya ölçüsüz yazılan şiirlerdeki lirizm ve âhenk âruzla yazılan şiirlerin yerini tutamaz.

Divan Edebiyatıyla İlgili Bazı Terimler

Hamse: Divan edebiyatında 5 mesneviden oluşan eserler topluluğuna verilen ad.
Lugaz: Divan edebiyatında, şiir biçiminde oluşturulan bilmece.
Mazmun: Divan şiirinde birçok şairin ortaklaşa kullandığı kalıplaşmış söz, imge ya da benzetme.
Mecmua: Divan şairlerinin seçme eserlerinin yer aldığı elyazması defter, antoloji.
Münşeat: Divan edebiyatında, değişik konularda yazılan ve düz yazılardan oluşan eser.
Nazire: Bir şairin, başka bir şairin şiirine benzeterek aynı ölçüyle yazdığı şiir.
Tehzil: Ciddi bir esere gülmece (mizah) yoluyla nazire yazma.
Seci: Divan düz yazısında cümlelerin ortasında ve sonunda yapılan uyak
Sur-name: Sünnet, düğün, şenlik gibi sevinçli olayları anlatan eser.
Gazavat-name: Savaşta gösterilen yiğitlikleri anlatan eser.
Velayet-name: Ermiş kişilerin, evliyaların yaşamlarını anlatan eser.
Şehrengiz: Bir şehrin güzelliklerinden söz eden manzum eser.
Sefaret-name: Osmanlı döneminde elçilik göreviyle yabancı ülkelere gönderilen kişilerin, bu görevleri esnasında duyduklarım, gördüklerini ve yaşadıklarını yazmak suretiyle meydana getirdikleri eserler.
Tezkire: Divan edebiyatında şairlerin yaşamlanndan söz eden, eser bugünkü "biyografi" karşılığı sayılabilir.
Azade: Divan şiirinde bağımsız dizelere verilen ad. Azade, Divan şiirinde en küçük nazım biçimidir.
Mahlas: Şairlerin şiirde kullandıkları takma ad.
Siyer: Hazreti Muhammed'in yaşamını anlatan eser.
Tegazzül: Kaside veya mesnevi içine sıkıştırılan gazel.
Divan edebiyatında şiirler, işledikleri konuya göre şu adları alır:
Tevhid: Allah'ın birliğini işler. Genellikle kaside, terkib-i bent ve terci-i bent biçimiyle yazılır.
Münacaat: Allah'a yakarış bildiren şiirlerdir. Genelde kaside biçimindedir.
Naat: Peygamberi öven şiirlerdir. Genelde kaside biçimiyle yazılmıştır.
Medhiye: Padişahları, vezirleri gibi devlet büüyüklerini övmek için yazılan şiirlerdir. Kaside biçimiyle oluşturulur.
Hicviye: Birini yermek amacıyla yazılan şiirlerdir. Kaside biçimiyle yazılır.
Fahriye: Şairlerin kendilerini ve sanatlarını övdüğü şiirlerdir. Fahriyeler de kaside biçiminde oluşturulur.
Divan Edebiyatıyla İlgili Bazı Hususlar:

Anadolu sahası Türk edebiyatında mahlas kullanan ilk şairler Şeyhi ve Gülşehri'dir.
Kemalpaşazade ve Kadı Burhaneddin mahlas kullanmamışlardır.
Nazım, kıta, rubai; bu üç nazım biçiminde mahlas kullanılmaz.
Gazel ve kasideler mürettep bir divanın iki asli unsurudur. Fakat Hüseyin Baykara'ya ait divanda ve Kadı Burhaneddin Divanı'nda kasideye yer verilmemiştir.
Mürettep divanlar tevhid, münacat ve naat bölümleriyle başlarken Baki Divanı'nda tevhid ve mücanat bölümü yoktur. Yine aynı şekilde Nedim Divanı'nda tevhid, münacat, naat bölümleri yoktur.
Anadolu sahasında divan sahibi ilk şair Yunus Emre'dir.
Şiirleri en çok şerh edilen şair Yunus Emre'dir.
En hacimli divan sahibi sanatçı Edirneli Nazmi'dir.
Baki ve Nedim'in mesnevi türünde herhangi bir eseri yoktur.
Tezkire türünün ilk örnekleri sayılabilecek ürün nazire mecmuaları'dır.
Süleyman Peygamber'in meşhur yüzüğünü o uykudayken çalan mitolojik karakter Ehrimen'dir.
Hoca Dehhani divan şiirinin ilk ustasıdır fakat divanı yoktur.
Eski Türk edebiyatında estetik tavrın kaynağı Fars edebiyatı olmuştur. Divan şairleri mesnevide Nizami'yi ve Attar'ı; gazelde Hafız'ı; kasidede ise Selman'ı ve Enveri'yi model olarak almışlardır.

Divan Edebiyatı

Divan Edebiyatı Genel
Divan, Divançe, Divan Edebiyatı
11.12.Yüzyıl Geçiş Dönemi
13.14.Yüzyıl Türk Edebiyatı
15.Yüzyıl Türk Edebiyatı
16.Yüzyıl Türk Edebiyatı
17.Yüzyıl Türk Edebiyatı
18.Yüzyıl Türk Edebiyatı
Divan Edebiyatı Şairleri ve Eserleri
Divan Edebiyatı Sanatçıları (Yüzyıllara Göre)
Divan Edebiyatı Mazmunları
Divan Edebiyatı Nazım Şekilleri
Divan Edebiyatı Nazım (Şiir) Türleri ve Özellikleri
Edebi Sanatlar/Söz Sanatları
Divan Edebiyatında Nesir
Divan Şiirinin Kaynakları
Divan Şiirinde İslami Motifler
Divan Şiirinde Timsaller ve Efsaneler
Divan Şiirinde Mitolojik Karakterler
Aruz Ölçüsü
Türk Şiirinde Aruz Ölçüsü
#55
Edebiyat / Yazılı Edebiyat Dönemi
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 11:23 ÖÖ
Yazılı Edebiyat Dönemi ve Özellikleri

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

İslamiyet'in Kabulünden Önceki Türk Edebiyatı

İslamiyet'in Kabulünden Önceki Yazılı Türk edebiyatı 8. yüzyılda başlar, 11. yüzyıla kadar sürer.

Türklerin en eski yazılı eserleri 6. yüzyıldaki Yenisey yazıtlarıdır; ancak bunlar okunamadığı için belge niteliği taşımazlar. Bu bakımdan Türk tarihinin ve edebiyatının ilk yazılı ürünleri Göktürk yazısıyla ortaya konulan Orhun yazıtlarıdır. Göktürk yazısı 4'ü sesli 38 harften meydana gelmiştir. Harflerin birleşmediği ve sözcüklerin üst üste iki nokta ile ayrıldığı bu yazı sağdan sola doğru yazılmaktadır.

Orhun yazıtlarındaki dilin işlenmişliğine bakılırsa, Göktürkçenin eski çağlarda da kullanılmış olabileceği söylenebilir. Nitekim Yenisey yazıtlarının da aynı alfabe ile yazıldığı bilinmektedir.

Yazılı Türk Edebiyatının Özellikleri:

Dönem ürünleri Göktürkçe ve Uygurca ile verilmiştir.
Hem halk diline dayalı bir anlatım (Tonyukuk anıtı), hem de sanatlı bir söylev diliyle yapılan anlatım (Kültiğin ve Bilge Kağan anıtları) kullanılmıştır.
Hem dini hem de din dışı ürünler verilmiştir.
Bazı atasözleri (savlar) ve destanlarımız bu dönemde yazıya geçirilmiştir. (Elimizde Uygurca yazılmış savlar ile Oğuz Kağan destanının metni vardır.)
Şiirlerde nazım birimi dörtlük; ölçü, ulusal ölçümüz olan hecedir.
Göktürkçe ile ortaya konulan ürünlerde dil, yabancı etkilerden uzaktır. Uygurca eserlerde ise yabancı etkiler görülür.

Orhun (Göktürk) Yazıtlarının Özellikleri:

Milattan sonra 8. yüzyılda ortaya konulan bu yazıtlar, Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleridir. Yazıtlarda dağılan Göktürklerin, Bilge Kağan ve kardeşi Kültiğin tarafından bir araya getirilişi ve Göktürk devletinin yeniden kuruluşu anlatılmaktadır.
a) Vezir Tonyukuk Yazıtı (720): Vezir Tonyukuk, Çinlilerle yapılan savaşları anı şeklinde yazdırmıştır.

b) Kültiğin Yazıtı (732): Bu anıtı Bilge Kağan, savaşta ölen kardeşi Kültiğin adına diktirmiştir.

c) Bilge Kağan Yazıtı (735): Bu anıt, Bilge Kağan'ın ölümünden sonra oğlu tarafından diktirilmiştir.

Orhun anıtlarının yazarı, Yoluğ Tiğin'dir.
Dil, yabancı etkilerden uzak ve yalın bir Türkçedir. Yazıtlarda yer yer gerçekçi bir tarih dili, yer yer eleştiri cümleleri, yer yer de güçlü bir söylev dili kullanılmıştır.
Yazıtlarda aliterasyonlu (ses tekrarına dayalı) bir söyleyiş vardır.
Orhun yazıtlarında Türk ulusunun benliğini unutmaması ve birlik olması gerektiği, düşmanların tatlı sözlerine, güzel hediyelerine aldanmayıp uyanık olması gerektiği vurgulanmıştır.
Orhun yazıtlarının varlığından ilk kez, 13. yüzyılda, İlhanlılar dönemi tarihçisi Cüveyni "Tarih-i Cihan-Kûşâ" adlı eserinde söz etmişse de, yazıtlar pek ilgi görmemiştir.
Orhun yazıtlarını bilim dünyasına, ilk kez, İsveçli bir subay olan Strahlenberg tanıtmıştır. Anıtlar üzerindeki yazıları ise ilk kez Danimarkalı bilgin Thomsen 1893'te okumuştur. Yazıtların tamamının okunması 1922'de tamamlanabilmiştir.

Uygur Yazısıyla Ortaya Konulan Ürünler:

Türklerin İslamiyet'in kabulünden önce kullandıkları bir diğer alfabe de Uygur alfabesidir. Uygur alfabesi, Uygurların bulduğu bir alfabe olmayıp Mani dinine mensup Soğdaklıların yazısıdır. Şamanizmi bırakıp Mani dinini benimseyen Uygurlar, Mani dinine mensup olanların yazısını kullanmışlardır. Uygur yazısı 14-18 harfli, harfleri birbirine bitiştirilerek ve sağdan sola doğru yazılan bir yazıdır. Harf sayısının azlığı, bu yazının yetersiz kalmasına yol açmıştır.

Uygur alfabesiyle yazılan önemli iki eser Altun Yaruk (Işık) ve Sekiz Yükmek (Yığın)'tir. Bu eserlerde Budist-Maniheist hikâyelere yer verilmiştir.

Altun Yaruk'taki hikâyelere şu örnekler verilebilir:
a) Çaştani Bey Hikâyesi
b) Kalyanamkara Papamkara . (İyi prens – kötü prens) Hikâyesi
c) Aç Pars Hikâyesi

Uygurlar Döneminde varlığı belirlenen önemli eserlerden biri de Irk Bitig'dir. 10. yüzyıldan kalma olduğu sanılan ve Göktürk alfabesiyle yazılmış bu eser bir fal kitabıdır. Irk Bitig, Uygurların egemen olduğu bir coğrafyada yazılmıştır. Türkistan'da Bin Buda mağaralarında bulunan bu eser, bugün Londra'daki bir müzede saklanmaktadır.

Uygurlar Döneminde birçok Türk şairin şiirler yazdığını biliyoruz.

Şiirleri ele geçen ilk Türk şairi Aprınçur Tigin Uygurların ilk döneminde ve Maniheizm'in etkili olduğu çevrelerde yetişmiştir. Bu şairin lirik bir aşk şiiri ile bir dinî şiiri ele geçmiştir.
#56
Edebiyat / Sözlü Edebiyat Dönemi
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 11:18 ÖÖ
Sözlü Edebiyat Dönemi

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

İslamiyet Öncesi Türk Halk Edebiyatı

İslamiyet öncesi Türk edebiyatı, M.Ö. 4000'li 3000'li yıllardan başlayarak Türklerin İslamiyeti kabul ettiği XI. yüzyıl ortalarına kadar sürer. Bu uzun dönemin Köktürkler'e ait yazılı anıtların ortaya konduğu M.S. VI. yüzyıla kadar olan bölümü sözlü edebiyat dönemi olarak adlandırılır.

Bilindiği gibi söz yazıdan öncedir. Böyle olunca da yazılı edebiyat ürünlerinden önce, sözlü edebiyat ürünlerinin oluştuğu ortadadır. Bütün ulusların edebiyatında olduğu gibi Türklerin edebiyatında da sözlü edebiyatın doğuşu dinsel temellere dayanır. Sözlü edebiyat ürünleri, daha yazının bulunmadığı dönemlerde, dinsel törenlerde üretilmeye başlanmış, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılmıştır.

Edebiyat türleri içinde ilk doğan tür olan şiir, sözlü edebiyatın anlatımında önemli bir rol oynar. İslamiyet öncesi Türk edebiyatında da şiirin önemli bir yeri vardır.

İslâmiyet öncesindeki şiir, türüne göre; koşug, kojan, koşma, takşut, takmak, küg, şlok, padak, kavi, baş, başik, sagu adlarını alır.

Sözlü Dönemin Özellikleri

1. Şiirler, "Kopuz" adı verilen sazla dile getirilmiştir.
2. Ölçü olarak ulusal ölçümüz olan "hece ölçüsü" kullanılmıştır.
3. Nazım birimi "dörtlük"tür.
4. Dönemine göre arı bir dili vardır.
5. Dizelere genel olarak yarım uyak hakimdir.
6. Daha çok doğa,aşk ve ölüm konuları işlenmiştir.
7. Bu döneme yönelik elimizdeki en eski kaynak Kaşgarlı Mahmut'un "Divan-ı Lügat-it Türk" adlı eseridir.

Sözlü Dönemin Ürünleri

1. Koşuk: Sığır denilen sürek avlarında söylenen şirlerdir.Konusu daha çok doğa, aşk, şavaş ve yiğitliktir. Bu tür daha sonra halk edebiyatında koşma adıyla anılmıştır.
2. Sav: Dönemin özlü sözleridir.Bugünkü atasözlerinin ilk biçimi niteliğindedir.
3. Sagu: "Yuğ" adı verilen ölüm törenlerinde ölen kişinin erdemlerini ve onun ölümünden duyulan hüznü dile getiren şiirlerdir.
4. Destan: Toplumu derinden etkileyen olaylar sonucunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür.

Eski Türk Şiiri

İslamiyet öncesi Türk şiiri hece ölçüsüyle yazılmıştır. Yedili, sekizli, onikili ölçülere çok rastlanır. Kafiye önemlidir, dize başlarında da kafiye yapılır. Nazım birimi dörtlüktür. İslamiyet öncesi Türk şiirinin dili Öz Türkçedir. Şiirler, Türklerin o çağdaki dünya görüşlerini, yaşantılarını, duygularını, düşüncelerini doğal bir dille anlatırlar. Şiirlerde doğa, aşk, kahramanlık, cesaret, binicilik, at sevgisi, askerlik, ölüm en çok işlenen konulardır.

Çin kaynaklarında M.Ö. II. yüzyıla ait eski Türk şiir çevirilerine rastlanmaktadır.

İlk Türk Şairleri

İslamiyet öncesindeki Türklerde şairlere baksı, kam, ozan gibi adlar verilirdi. Kaşgarlı Mahmud'un Divânü Lûgati't Türk adlı eserinde ve Turfan kazılarında ele geçirilen metinlerde adlarına ve şiirlerine rastlanan ilk Türk şairleri Aprın Çor Tigin, Çuçu, Ki-ki, Kül Tarkan, Asıg Tutung, Pratyaya Şiri, Kalun Kayşı, Çisuya Tutung'dur.

İlk Türk Şiiri

İslamiyet öncesi Türk şiirinin, şairi bilinen ilk örneklerini Uygurlar'da bulmaktayız. Aprın Çor Tigin'in yazdığı "Bir Aşk Şiiri" adlı ilk Türk şiirinin son parçasının aslı ve çevirisi şöyledir:

Eski Türkçe İle

Yaruk tengriler yarlıkazun
Yavaşım birle
Yakışıpan adrılmalım
Küçlüg biriştiler küç birzün
Közi karam birle
Külüşügin oluralım.

Türkiye Türkçesi İle

Nurlu tanrılar buyursun
Yumuşak huylum ile
Birleşip bir daha ayrılmayalım
Güçlü peygamberler güç versin
Kara gözlüm ile
Gülüşerek yaşayalım.

Destan (Epope)

Destanlar ulusların yazı öncesi çağlarında oluşmuş olağanüstü olaylarla, doğaüstü kahramanlarla ve kahramanlıklarla yüklü, öyküleyici özellikler taşıyan uzun şiirlerdir. Destanlar, eski çağlarda ezgiye eşlik etmeye en uygun biçimde, çoğunlukla nazımla düzenlenmiştir. Epik şiirin en güzel örnekleri olan destanlarda olağanüstü olayların, doğaüstü kahramanların, tanrıların savaşlarının yanı sıra; eski çağ insanlarının inanışları, yaratılış ve varoluş konusundaki düşünceleri; ulusların özlemleri ve düşleri de dile getirilir. Destanlar insanların olayları dinleme ve anlatma gereksiniminden dolayı kuşaktan kuşağa yayılmıştır.

Destanların Doğuşu

İnsanlar ilk çağlarda toplum ve doğa olaylarını anlamakta güçlük çektiler. Her olay onlara önce Tanrıyı düşündürdü: Gök gürlemesi Tanrının hiddetiydi. Yıldırımlar, kasırgalar, susuzluklar Tanrının insanlara verdiği cezalardı. İnsanlar her doğa olayını korkuyla karışık bir hayranlıkla izledi.

Zengin bir hayal dünyası olan ilk insanlar, önemli gördükleri her olayı, olağanüstü olay ve hayallerle süsleyerek birbirlerine anlattılar. Yeni olaylarla zenginleşen destanlar, halk arasında yayılarak ortak bir eser haline geldi. Destanları anlatan her yeni ağız destanlara yalnız bir olay değil, dil ve söyleyiş güzelliği de kattı. Destanlar, başlangıçta manzum oldukları, ezgiyle söylendikleri için halk dilinde uzun süre yaşayabildi.

Atilla Özkırımlı'nın (1995) Tarih İçinde Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi: "Denilebilir ki, doğayla savaşımın ve toplum biçiminin, yine toplumun ortak düş gücüyle insanın zihninde sanatsal bir biçimde yoğrulması destanları doğurmuş; insanlar toplumun oluşumuna, doğanın gizlerine destan kahramanlarının serüvenleriyle yanıt vermişlerdir."

Destanlar, birçok doğa olayının çözüme ulaştığı dönemlerde bile yer yer önemini koruyarak köklü bir destan geleneğinin oluşmasını sağlamıştır. Zamanla, destan gelenekleri zenginleşen ulusların, destan şairleri yetişmiştir.

Sözlü dönem destanlarının özellikleri

1. Toplumun ortak görüşleri yansıtılmıştır.
2. Olağanüstü özellikler bulunmaktadır.
3. Önemli kişiler han, kral gibi seçkin kişilerden veya toplumun kabullendiği bir kahramandan ibarettir.
4. Söyleyiş milli dil tarzındadır.
5. Oldukça uzun yazılardır.
6. Milli nazım ölçüsü kullanılmıştır.
7. Konuları bakımından savaş,deprem,yangın,mizah,ünlü kişilerin yaşamları şeklinde gruplandırma yapmak mümkündür.
Türk Destanları

Bir ulusun destan sahibi olabilmesi için:

O ulusun halkının hayal gücünün en eski çağlarda bile, efsaneler, destanlar yaratmaya elverişli olması,
O ulusun tarihinde unutulmaz doğa olayları, büyük savaşlar, güçler, baskınlar, değişik coğrafi çevrelere dağılmalar gibi halkının gönlünde ve kafasında nesiller boyu yaşayacak önemli olayların yaşanmış olması gerekir.
Destanların oluşumu için gerekli olan bu şartlar, Türk tarihinde fazlasıyla görülür. Seyit Kemal Karaalioğlu Türk Edebiyat Tarihi adlı yapıtında: "Türk tarihine, Türk destanları ile girebiliriz, Türk tarihinin kökenine ilk Türk destanları ile inebiliriz" derken, Türk tarihinin destanlarla, destanlaşmış kahramanlarla dolu olduğunu da vurgular. Ne yazık ki, Türk destanlarının asıl metinleri elimizde değildir. Çok zengin olduğu bilinen Türk destanları ile ilgili bilgiler Arap, İran ve Çin kaynaklarından elde edilmektedir.

Türk destanlarının bir kısmı Türk ve yabancı araştırmacılar tarafından halk ağzından derlenmiştir. Bir kısmına Arap, İran ve Çin kaynaklarında rastlanmaktadır. Bir kısmına Batılı kaynaklarda rastlanırken bir kısmı da Türk aydın ve yazarları tarafından çeşitli dönemlerde, çeşitli nedenlerle, çeşitli dil ve yazılarla kaleme alınmıştır.

Destanlarımızın büyük bir kısmı yazıya oldukça geç geçirilmiş, sözlü edebiyattaki şekliyle de tamamen yazıya aktarılamamışlardır. Ancak yüzyıllar içinde yaşayıp yeni olaylarla zenginleşmiş Türkün duygu, düşünce ve anılarıyla değer kazanmışlardır. Araştırmacılar Eski İran ve Yunan destanları ile Türk destanları arasındaki benzerliklere dikkat çekerler. Destan devri yaşayan uluslar arasındaki bu tür alışverişler doğaldır.

Destan Kültürünün Önemi

Destanlar; tarih, düşünce ve sanat bakımından büyük değer taşırlar. Tarihi aydınlatır, düşünce ve sanata kaynak oluştururlar. Bilimsel tarih araştırmaları yanında, tarihi olaylar karşısında halkın duygu ve düşüncelerini yansıtırlar. Nihat Sami Banarlı'nın (1971) Resimli Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi: "Destanlar halk gözüyle görülen, halk ruhuyla duyulan ve halk hayalinde masallaştırılan tarihlerdir." Destan kahramanlarının doğaüstü özellikler göstermesi, olayların olağanüstülüklerle anlatılması destanların gerçeklerden uzak olduğunu göstermez. Destanlar, anlatımlarındaki olağanüstü özellikler ayıklandığında ulusların tarihini aydınlatan en önemli kaynaklardır.

Yüzyıllar boyunca Türklerin duyuş, düşünüş, inanış ve hayallerini; güzel sanatlarını; aşk, aile, vatan, ulus ve devlet anlayışlarını Türk destanlarında görebiliriz.

İslamiyet öncesi Türk edebiyatının sözlü ürünleri olan destanların, savların, saguların ve koşukların kimileri zaman içinde yitip gitmiştir. Bu ürünler kuşkusuz eski çağlarda Türkler arasında toplumsal bilinci yaratan ve birliği, beraberliği, barışı sağlayan en önemli etmenlerdi.

Eski Türklerde kam, kaman, baksı, şaman yerini tutan ozanlar; raks ve müzik ustalıkları gibi büyücü ve doktor görevini de üstlenmişlerdir. Törenlerde raks ederken sazlarıyla da destan parçaları, sav, sagu, koşuk okuyarak kötü ruhları da büyüleriyle engellemeye çalışır, hastaları sağaltma(tedavi) görevi de üstlenirlerdi.

Sözlü Edebiyat Dönemi Özet

Bütün uluslarda olduğu gibi Türklerde de yazı kullanılmadan önce "sözlü" bir edebiyat vardı. Sözlü edebiyatta şiir önemli bir yer tutar. Eski çağlarda doğa olaylarının, savaşların, kahramanların anlatıldığı kuşaktan kuşağa geçerek şairlerin dilinde epik şiirin en güzel örneklerini oluşturdu. Çoğunlukla toplumun kurtarıcısı ve öncüsü sayılan kişileri yücelten kutsallaştıran bu öykü şiirlere "destan" adı verilir.

Eski Türklerde bir düşünceyi, bir deneyimi, bir öğüdü kısaca anlatan sözlere "sav" adı verilir. Savlar bugünkü atasözlerinin temelidir. "Yuğ töreni" eski Türklerde sevilen, sayılan kişiler için düzenlenen cenaze törenlerine verilen addır. Bu törenlerde ölen kişinin yiğitliğini, yaptığı işleri, değerini anlatan, ölümünden duyulan acıyı dile getiren şiirler söylenirdi. Bir tür ağıt olan bu şiirlere eski Türkler "sagu" adını verirlerdi.

Eski Türklerde birlik ve beraberliği sağlamak çok önemlidir. Şölenlerde, toylarda, üstünlükle biten savaş sonlarında halkı heyecana getirmek için okunan şiirlere "koşuk" adı verilir. Çok zengin olduğu bilinen Türk destanlarıyla ilgili bilgiler Arap, Fars ve Çin kaynaklarından elde edilmektedir. Halk ağzından derlenen birbirinden güzel sav, sagu ve koşuklar ise XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan Divânü Lûgati't Türk adlı yapıtta görülmektedir.
#57
Edebiyat / Avrupa/Batı Uygarlığı/Kültürü ...
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 11:12 ÖÖ
Avrupa/Batı Uygarlığı/Kültürü Etkisi Altında Gelişen Türk Edebiyatı (1860-Günümüz)

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

Osmanlı Devleti'nin 3 Kasım 1839 tarihindeki Tanzimat Fermanı ile siyasal ve kültürel yönden batıya yönelmesi, edebiyat alanında da önemli yeniliklerin getirilmesine neden olmuştur.

Batı uygarlığının etkisi ile gelişen Türk edebiyatı değişik dönemlerden geçerek günümüze kadar gelmiştir.

Bu dönemler şunlardır:

Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı (1860 – 1896):

Tanzimat Dönemi, Türk edebiyatında batı tarzı edebiyat ürünlerinin görülmeye başlandığı dönemdir. Roman, öykü, tiyatro, makale gibi türler ilk defa bu dönemde edebiyatımıza girmiştir. Şiirde yeni biçimler ve konular denenmeye başlanmıştır.

Bu dönemin önde gelen sanatçıları:

Şinasi,
Ziya Paşa,
Namık Kemal,
Abdülhak Hâmit,
Recaîzade Mahmut Ekrem,
Samipaşazade Sezâi.

Dönemin bağımsız isimleri: Ahmet Mithat, Muallim Naci, Ahmet Vefik Paşa'dır.

Edebiyat-ı Cedide (Serveti Fünûn Edebiyatı) (1896 – 1901):

Edebiyat-ı Cedide (Serveti Fünûn Edebiyatı) 1896 yılında Servet-i Fünûn dergisinde toplanan sanatçıların ortaya koydukları bir harekettir. Toplumsal olaylardan çok kişisel duyguları işleyen bir edebiyat olmuştur. Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Halit Ziya, Mehmet Rauf dönemi temsil eden sanatçılarımızdandır. Ahmet Hâşim ve Hüseyin Rahmi ise dönemin bağımsız sanatçılarıdır.

Fecr-i Âti Topluluğu (1909 – 1911):

Fecr-i Âti Topluluğu, Meşrutiyet döneminde Servet-i Fünûn edebiyatı anlayışından ayrı, daha yenilikçi sanatçıların kurduğu bir topluluktur. Bu sanatçılardan önde gelen ikisi Ahmet Hâşim'le Süleyman Nazif'tir.

Millî Edebiyat Akımı (1911 – 1918):

Millî Edebiyat Akımı, 1908 yılında Meşrutiyet in ilânıyla birlikte batı taklitçiliğine karşı çıkan, yalın Türkçe ile yazı yazmayı ilke edinen sanatçıların başlattığı bir akımdır. Mehmet Emin Yurdakul, Ömer Seyfettin, Ali Canip, Ziya Gökalp bu akımın öncüleri olmuşlardır. Mehmet Akif Ersoy ile Yahya Kemal Beyatlı dönemin bağımsız sanatçılarıdır.

Millî Mücadele Dönemi Edebiyatı (1919 -1922):

Millî Mücadele Dönemi Edebiyatı, Kurtuluş Savaşı'nın coşkusuyla yurt sevgisi bağımsızlık, özgürlük gibi temaları işleyen sanatçıların oluşturduğu bir akımdır.

Bu sanatçılardan bazıları şunlardır: Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Nusret Zorlutuna.

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923 -...):

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Cumhuriyetin ilânından itibaren başlayan, yurt sorunlarını gerçekçi bir anlayışla dile getiren sanatçıların ortaya koyduğu bir edebiyattır. Bu dönemde çok sayıda sanatçı yetişmiş ve edebiyatın hemen her türünde olgun yapıtlar verilmiştir.

Orhan Veli Kanık, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, Cemal Süreya, Attilâ İlhan, Cahit Sıtkı Tarancı, Sait Faik Abasıyanık, Reşat Nuri Güntekin, Necati Cumalı bu dönem sanatçılarından bazılarıdır.

BATI KÜLTÜRÜ ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI

Türk edebiyatı, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yönünü Batı'ya doğru çevirir, İslam kültürü etkisinde gelişen Divan edebiyatından uzaklaşır.

Batı kültürü etkisinde gelişen Türk edebiyatını iyi anlayabilmek için, Türk toplumunun Batılılaşma sürecini kavramak gerekir; çünkü, kültürel oluşumlar, sosyal, siyasal ve ekonomik değişimlerin, türlü alanlardaki yeniliklerin damgasını taşır.

17. yüzyıldan sonra hemen her alanda gerilemeye başlayan Osmanlı imparatorluğunu eski gücüne kavuşturmak için aynı yüzyıldan başlayarak bazı ıslahat hareketlerine girişilir. Değişik zamanlarda ve bir sisteme bağlanmadan yapılan yenilikler, Osmanlı İmparatorluğu'nu güçlendirmeye yetmez, devlet gerilemeye devam eder.

17. ve 18. yüzyıllarda Osmanlı ülkesinde yapılan yenilik hareketleri, zaman zaman halkın ve ordunun tepkisini çeker; hatta bazı kanlı isyanlara yol açar. Bu yüzyıllarda Avrupa ile yakınlaşmalar artar. Orduda bazı reformlar yapılır. Batıdaki eğitim kurumlarına benzeyen okullar açılır. Yeni ordu kurma çabaları, Yeniçerilerin karşı çıkmaları üzerine sonuca ulaşmaz. II. Mahmut 1826'da Yeniçeri Ocağı'nı kapatır. Bu olay, "Vaka-i Hayriyye" (Hayırlı Olay) olarak adlandırılır.

II. Mahmut döneminde (1808-1839) birçok yenilik gerçekleştirilir. Askeri ve sivil okulların sayısı çoğalır, Avrupa'ya çok sayıda öğrenci gönderilir. Devlet eliyle ilk resmi gazete olan Takvim-i Vekayi çıkarılır. Devlet yönetiminde Batılı anlamda düzenlemeler yapılır. Bu düzenlemeler kılık kıyafete kadar uzanır.

II. Mahmut'un iyileştirme çabaları, sosyal ve siyasal bakımdan pek sonuç vermez. Ülke içinde ve dışında ayaklanmalar, çalkantılar sürmektedir. Ekonomik sıkıntılar daha da çoğalır.

Osmanlı Devlet'inde bu sıkıntılar yaşanırken Batı'da sanayileşme, teknolojik gelişme devam etmektedir. Batı, üretim fazlası mallarını satabilmek için pazar bulma düşüncesindedir. Osmanlı ülkesi, onlar için iyi pazardır. Batı'nın ticari etkinlikleri artar. Bir taraftan da azınlıkları Osmanlıya karşı kışkırtarak, imparatorluğu zayıf düşürür. Osmanlı ekonomisi, Batı ile rekabet edemez ve çöker.

Sultan Abdülmecit 1839'da babasının yerine tahta çıkar. Yabancı devletler, Osmanlı ülkesindeki azınlıklara yeni haklar verilmesi için baskıları artırır.

I. Abdülmecit döneminde (1839 – 1861) dışişleri bakanlığına getirilen Reşit Paşa, Türkiye'nin Orta Çağ düzeniyle yönetilmesine artık olanak kalmadığını; imparatorluğun bütünlüğünü ve bağımsızlığını koruyabilmek için, dönemin ihtiyaçlarına ve Batı esaslarına göre devlet kurumlarının yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünür, yapılacak yeniliklerin ana çizgilerini belirten bir fermanı padişaha kabul ettirerek ilan eder (3 Kasım 1839). Bu fermana Tanzimat Fermanı veya Gülhane Hattı Hümayunu denir; bu fermanın ilanından sonra, bölük pörçük yapılan yenilikler derli toplu duruma getirilir ve devletin bütün kurumları Batı esaslarına göre yeniden düzenlenir.

Hemen belirtmek gerekir ki bütün bu girişimler eskiyi, eski kuruluşları tamamen değiştirmiş değildir. Eski kuruluşlar varlığını sürdürürken bunların yanlarına yenileri getirilir. Örneğin medreseye ilişilmez ama onun yanına darülfünun (üniversite), ilk ve ortaokullar kurulur. Bir yandan İslamcılık görüşü, bir yandan Osmanlılık düşünüşü sürdürülür. Bu da ister istemez, Osmanlı toplum yapısında bir ikileşmeye yol açar.

Devlet ve toplum hayatındaki değişiklikler bir süre sonra edebiyata da yansır; Batı kültürüyle yetişen yeni kuşaklar, eski edebiyatın yeni hayatı anlatmaya elverişsiz olduğunu öne sürerler ve Batı edebiyatlarını örnek alan bir dönemi başlatırlar.

Batı kültürü etkisinde gelişen Türk edebiyatı şu dönemlere ayrılır:

Tanzimat Edebiyatı (1860 – 1895)
Serveti Fünûn Edebiyatı (Edebiyatı Cedide) (1895 – 1901)
Fecri Âti Edebiyatı (1909 – 1911)
Millî Edebiyat (1911 – 1923)
Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı (1923 – ... )
#58
Edebiyat / İslamiyetin Kabulünden Sonraki...
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 11:10 ÖÖ
İslamiyetin Kabulünden Sonraki Türk Edebiyatı

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

Talas Savaşı'ndan (751) sonra Türkler kabileler halinde Müslüman olmaya başlamıştır. Karahan Devletinin hükümdarı Saltuk Buğra Han zamanında İslamiyet resmi din olarak kabul edilmiştir. (942) Bu tarihten sonra İslam'a dair eserler verilmeye başlanmıştır.

Türkler, İslamiyeti 9. ve 10. yüzyıllarda kabul etmeye başlamışlardır. 11. yüzyılın başlarında da İslamlığın etkisinde ilk edebi ürünler verilmiştir. İşte 11. yüzyıldan başlayıp 19. yüzyılın ortalarına kadar süren bu dönem "İslamiyet Etkisindeki Türk Edebiyatı" başlığı altında incelenmektedir.

Geçiş Dönemi Yapıtlarının Genel Özellikleri:
» Arapça ve Farsça etkili olmuştur.
» Arap nazım biçimleri kullanılmıştır.
» Aruz ölçüsü edebiyatımıza girmiştir.
» Hakaniye Lehçesi kullanılmıştır.

Bu geçiş dönemine ait en önemli eserler şunlardır:

a) Divan-ı Lügat' it Türk (Türk Dilinin Sözlüğü) (1072-1074)

Divan-ı Lügat' it Türk (Türk Dilinin Sözlüğü), Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır.
Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazılmıştır.
1074 yılında bitirildiği düşünülüyor.
Türkçenin ilk sözlüğüdür.
Türklere ait gelenek göreneklerden, tarihten, folklordan bahsettiği için bir ansiklopedi özelliği taşımaktadır.
Kitapta 7500 kelimenin Arapça karşılığı verilmiş olup ayrıca halk şiirleri, atasözleri, deyimler kullanılmıştır.
Ebu' l Kasım'a sunulmuştur.
Hakaniye Türkçesi ile yazılmıştır.

b) Kutatgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgi) (1069- 1070)

Kutatgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgi), 1069-1070 tarihlerinde Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır.
Türk edebiyatının ilk siyasetnamesidir.
Öğretici bir nitelik taşımaktadır.
Tapgaç Buğra Han'a sunulmuştur.
Devletin nasıl yönetilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Hakaniye (Doğu ) Türkçesi ile yazılmıştır.
6645 beyitten müteşekkildir.
Eserde öğütler; devlet, akıl saadet, adalet sembolleriyle verilmiştir.
Hakaniye Türkçesi ile yazılmıştır.
Aruz ölçüsüyle yazılmış ilk mesnevidir.

c) Divan-ı Hikmet

Divan-ı Hikmet, Hoca Ahmet Yesevi'nin öğretlerinden hareketle yazıya geçirilmiştir.
İlahi aşk kavramı ilk defa bu eserde kullanılmıştır.
Yesevi tarikatının esasları ve dinin temel öğretileri anlatılmıştır.
12. yy da yazılmıştır.
Hece ölçüsüyle halk dili kullanılmıştır.

d) Atabet'ül Hakayık (Hakikatlerin Eşiği)

Atabet'ül Hakayık (Hakikatlerin Eşiği), Yüknekli Edip Ahmet tarafından yazılmıştır.
12. yyda yazılmıştır.
Eserde ahlakın önemi ve yolları üzerinde durulmuştur.
Beyit ve dörtlükler bir arada kullanılmış. Dolayısıyla aruz ve hece vezni birlikte kullanılmıştır.

KİTAB-I DEDE KORKUT

Dede Korkut hikayeleri, destandan halk hikâyesine geçiş döneminin ürünüdür.
Dede Korkut 12 hikâyeden oluşur.
Olağanüstü olaylarla gerçeğe uygun olaylar eserde iç içedir.
Türklerin eski yaşam tarzları ile ilgili ayrıntılar yanında İslam dini ile ilgili özelliklerde vardır.
Eserde geçen "Dede Korkut" meçhul bir halk ozanıdır.
Hikâyelerde oğuzların çevredeki boylar ile aralarındaki savaşlar ve kendi iç mücadeleleri yer alır.
Hikâyelerin konuları; aşk, yiğitlik gösterisi, kahramanlık, boylar arasındaki savaştır.
15. yy'da kaleme alınmıştır.
Eserin yazarı belli değildir.
Nazım ile nesir iç içedir.
Hakaniye lehçesi kullanılmıştır.
#59
Edebiyat / TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ İS...
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 05, 2025, 11:06 ÖÖ
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

1) İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI (... – 11.yüzyıl)

a) Sözlü Edebiyat

b) Yazılı Edebiyat

2) İSLAMİYETİN KABULÜNDEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI (11.yüzyıl – 19.yüzyıl)

a) Divan Edebiyatı

b) Halk Edebiyatı

Anonim Türk Halk Edebiyatı
Dini-Tasavvufi Türk Halk Edebiyatı
Âşık Tarzı Türk Halk Edebiyatı

3) BATI ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI (1860 – ...)

Tanzimat Edebiyatı (1860-1896)
Servet-i Fünun Edebiyatı (1896-1901)
Fecr-i Ati Edebiyatı (1909-1912)
Milli Edebiyat (1911-1923)
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923 – ...)

CUMHURİYET DÖNEMİ EDEBÎ TOPLULUKLAR

Beş Hececiler
Yedi Meşaleciler
Garipçiler (Birinci Yeniciler)
İkinci Yeniciler
Toplumcu Gerçekçiler
Maviciler
Hisarcılar



İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI

Bilinmeyen bir tarihte başlamıştır. İslamiyet'in kabulüne kadar devam ede gelmiştir. Atlı- göçebe kültürünün izlerini taşımaktadır. Ölüm, yiğitlik, savaş, aşk konuları en çok işlenen konular olarak göze çarpmaktadır. İki koldan gelişmiştir.

A) SÖZLÜ EDEBİYAT

Şaman, kam, baksı, ozan adı verilen sanatçılar tarafından icra edilmiştir. Bu sanatçılar "kopuz"adı verilen bir saz aleti kullanırlardı.
Doğuşu her ne kadar dini törenlere dayansa da zamanla din dışı konular da gelişmiştir.
Hece ölçüsü kullanılmıştır.
Aşk, doğa, ölüm konuları sık işlenmiştir.
Anomin özellik taşımaktadır.
Yarım kafiye kullanılmıştır.
Koşuk, sav, sagu, destan başlıca ürünleri sayılır.
Koşuk: Kopuz eşliğinde "sığır" denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir. Günümüzdeki "koşma"ların ilk versiyonu sayılırlar. Kafiye şeması "aaab, cccb, dddb" şeklindedir.

Sagu: Yuğ adı verilen ölü törenlerinde ölümün acısının hafifletmek amacıyla söylenen günümüz "ağıt"larının ilk versiyonuna denir. Hece ölçüsünün 7'li-8'li parçaları sıkça kullanılmıştır. Bilinen en eski sagu, "Alp er Tunga"sagusudur.

Sav: Atasözü demektir. Atasözlerimiz ilk defa "Divan-ı Lugati't Türk"kitabında bir araya getirilmiştir.

Destan: Toplumu derinden etkileyen savaş, kıtlık, afet vb. olayların olağanüstülüklerle bezendirilerek anlatıldığı manzum (bazen nazım- nesir karışık) uzun hikâyelere denir.

Ayrıca bakınız ⇒ Mitoloji

Destanlar "Doğal-Yapay Destan" olmak üzere ikiye ayrılır.

1) DOĞAL DESTANLAR

Gerçekte var olan herhangi bir olayın milletin dilinde yüzyıllar süren bir anlatımdan sonra bir ozan tarafından kaleme alınması sonucu oluşan destanlara "doğal destan" denir.

Dünyadaki en önemli doğal destanlar:

Kalevala – Finlandiya
Mahabharata – Hint
Ramayana – Hint
Chanson de Roland – Fransız
Nibelungen – Alman
İgor – Rus
Beowulf – İngiliz
İliada – Yunan
Odysseia – Yunan
Şehname – İran
Gılgamış – Sümer
Oğuz Kağan – Türk
Ergenekon – Türk
Manas – Kırgız

2) YAPAY DESTANLAR

Herhangi bir olaydan yola çıkarak bir ozanın destan kurallarına riayet edip oluşturduğu şiirlere denir.

Kayıp Cennet (Milton– İngiliz Edebiyatı): İnsanın cennetten kovuluşu ve Tanrı'nın şeytanla mücadelesini anlatır.
Kurtarılmış Kudüs (Tasso– İtalyan Edebiyatı): I. Haçlı seferinde Kudüs'ün alınışı anlatılır.)
İlahi Komedya (Dante– İtalyan Edebiyatı): Öteki dünyaya Dante'nin yaptığı 7 günlük gezi anlatılır.
Çılgın Orlando (Ludovico Ariosto– İtalyan Edebiyatı): Bu destanda Charlemagne döneminde Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında geçen savaşlar anlatılmıştır.
Üç Şehitler Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca): Kurtuluş Savaşı'ndan bazı kesitler anlatılır.
Çanakkale Şehitlerine (Mehmet Akif):Kurtuluş Savaşı'ndan bazı kesitler anlatılır.
TÜRK DESTANLARI

Türk Destanlarının Özellikleri:

Çoğunlukla manzumdurlar (şiir şeklinde).
Anonimdirler.
Oluştukları dönemlerin özelliklerini taşımaktadırlar.
Olağanüstü özellikleri çokça bulunmaktadır.
Çok sonra yazıya geçirilmişlerdir.
Saka Türklerinin Destanları

Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarıyla Alp Er Tunga'nın yiğitliklerinin anlatıldığı destanlardır.
Şu Destanı: İskender ile Türkler arasındaki savaşların ve Hükümdar Şu'nun destanıdır.
Hun Türklerinin Destanları

Oğuz Kağan Destanı: Hun Hükümdarı Mete'nin yiğitliklerini, ülkesini genişletip oğulları arasında nasıl bölüştürdüğünü anlatan destandır.
Göktürk Destanları

Bozkurt Destanı: Savaşta yaralanan bir Türk'ün, dişi bir kurt tarafından kurtarılmasını, korunmasını ve Türklerin sözü edilen kurtla bu Türk'ten çoğaldığı anlatılır.
Ergenekon Destanı: Bir yenilgi sonunda Ergenekon'a çekilen Türklerin orada çoğalıp, bir demir dağı erittikten sonra öçlerini alışlarını anlatan destandır.
Uygur Türklerinin Destanları

Türeyiş Destanı: Uygur hakanının, üç kızını insanoğluyla evlendirmeyi uygun bulmayarak tanrıya, kızlarıyla evlenmesi ve Uygur Türklerinin bu evlenmeden çoğaldığı anlatılır.
Göç Destanı: Türklerin, Kutsal taşı Çinlilere vermeleri üzerine, tanrı tarafından cezalandırılmaları kuraklığın başlaması nedeniyle de göç etmeleri anlatılır.

B) YAZILI EDEBİYAT

Yazılı edebiyat dönemi, Türklerin GÖKTÜRK alfabesini kullanmasıyla başlayan dönemdir. Daha eskilere ait maalesef herhangi bir eserimiz yoktur. Tarihi bilinen en eski yazıtımız (mezar taşı): Çoyren (687-692)dir.
Tarihimizin ve dilimizin ilk en önemli belgeleri Göktürk Yazıtları (Orhun Kitabeleri)dir.
Doğu Göktürklerine aittirler.
725, 732, 735 yıllarında dikilmişlerdir.
Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan, Kültigin adına dikilmişlerdir.
Yollug Tigin adlı bir yazara yazdırmıştır.
Öz Türkçe ile yazılmıştır.
Türk hakanlarının Göktürkleri nasıl birleştirdiklerini, devleti nasıl idare ettiklerini, gelecek kuşakların ne yapmaları gerektiğini anlatan bir nutuk (söylev)tur.
Aslında birer mezar taşı olarak tasarlanmışlardır.
Taşların üç tarafı Göktürk alfabesiyle bir tarafı da Çince yazılmıştır.
Eserler şu an Moğolistan sınırları içindedir.
1900′ lü yılların başında Strahlanberk tarafından bulunmuş, Danimarkalı Wilhelm Thomsen tarafından okunmuşlardır.
Yazılı Dönem Ürünleri (Orhun Yazıtları ve Uygur Metinleri)

Orhun (Göktürk, Köktürk) Yazıtları (Abideleri, Anıtları)

Çinlilere karşı bağımsızlık savaşı yapan, Türk bütünlüğünü yeniden kurmak için içte ve dışta savaşan Göktürklerin hikayesi anlatılır bu yazıtlarda. Bu abideler 38 harfli olan Göktürk alfabesiyle yazılmıştır. Bunlardan en önemli olanları 3 tanedir.

1. Vezir Tonyukuk Yazıtı (725): Dört bakana vezirlik etmiş olan Tonyukuk tarafından yazılmıştır. Daha çok Çinlilerle yapılan savaşlar anlatılmaktadır.

2. Kül Tiğin Yazıtı (732): Göktürk hakanı Bilge Kağan'ın kardeşi Kül Tiğin'in ölümü üzerine Bilge Kağan tarafından dikilmiştir.

3. Bilge Kağan Yazıtı (735): Göktürk hakanı Bilge Kağan'ın ölümünden sonra oğlu Tenri Kağan tarafından diktirilmiştir. Yazıt, Bilge Kağan'ın yeğeni Yollug Tigin tarafından yazılmıştır.

Son iki yazıt daha çok dönemin olaylarından, törelerden ve Bilge Kağan'ın ulusuna dilediği iyi dileklerden söz eder.

Uygur Dönemi Eserleri / Uygur Metinleri

Göktürk devletinin yıkılmasından sonra kurulan uygur hanlıklarından kalma eserlerdir. Daha çok Buddha ve Mani dininin esaslarını anlatan metinlerdir. Bunlar turfan yöresinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır.

Uygurların kâğıda kitap basma tekniğini bildikleri anlaşılmaktadır. Dönemden kalma birçok hikâyenin yanında "kökünç" denilen bir ilkel tiyatro eserleri de vardır. Uygurlar bu eserleri 14 harfli uygur alfabesiyle yazmışlardır.

Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın): Çinceden çevrilen Sekiz Yükmek'te Burkancılığa ait dinî- ahlâki inanışlar ve bazı pratik bilgiler vardır. Uygurlar arasında çok yayılan bu eser; kısa cümleleriyle, içten anlatımı ve zengin söz varlığıyla dikkati çeker.

Altun Yaruk (Altın Işık): Burkancılığın temellerini, felsefesini ve Buda'nın menkıbelerini içerir. Bunlardan en meşhurları "Şehzade ile Aç Pars Hikâyesi" (Açlıktan ölmek üzere olan parsı kurtarmak için kendini feda eden şehzadenin hikâyesi), Dantipali Beğ Hikâyesi (Emrindeki geyikleri kurtarmak için kendini feda eden geyikler beğini Dantipali Beğ öldürür ve korkunç alevler de Dantipali Beğ'i yutar) ve Çaştani Beğ Hikâyesi (Ülkesindeki insanlara hastalık ve bela getiren şeytanlarla Çaştani Beğ'in mücadelesidir.)

Irk Bitig (Fal Kitabı): Göktürk yazısıyla yazılmış bir fal kitabıdır. Her biri ayrı fal olarak yazılan 65 paragraftan oluşur. Çeşitli inanışlar ve masal unsurlarının bulunduğu kitapta günlük dile ait pek çok kelime de vardır.

Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi (İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzade): Burkancılığa ait bir menkıbenin hikâyesidir. İyi düşünceli şehzadenin bütün canlılara yardım etmek ve canlıların birbirlerini öldürmelerini engellemek için bir mücevheri elde etmek üzere yaptığı maceralı yolculuk anlatılır.
#60
Edebiyat / Türk Edebiyatının Dönemleri
Son İleti Gönderen ATA0825 - Ekm 04, 2025, 11:03 ÖS
Türk Edebiyatının Dönemleri

Yazar: Ahmet Tarık ALKAN

Ana hatlarıyla Türk edebiyatının devirlere (dönemlere) ayrılmasındaki ölçütler şöyledir:

Türk edebiyatının dönemlere ayrılmasındaki ölçütler

Türk Edebiyatının Dönemleri

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERE AYRILMASI

Edebiyat tarihinin büyük dönemlere ayrılmasında, tarihsel gereklere uymak zorunludur. Türk tarihi yalnız edebiyatın değil bütün sosyal kurumların incelenmesi konusunda, başlıca üç büyük döneme ayrılır:

1. İslâmiyetten önce Türk edebiyatı,
2. İslâm uygarlığı etkisi altında Türk edebiyatı,
3. Avrupa uygarlığı etkisi altında Türk edebiyatı.

Birbirinden tamamen ayrı ve çok belirli öz yapıya sahip olan bu üç büyük dönemde, çeşitli lehçeler edebiyatlarını, ayrı ayrı ve "tarihsel" bir sıra takip ederek gelişme tarihlerine göre -genel uygarlık tarihi çerçevesi içinde- açıklamaya çalıştık. Büyük edebî kişiliklere ya da bazı büyük tarihsel akımlara göre yaptığımız ikinci derecedeki bölümlemede de -son derece- kişisel bölünmelerden uzak kalmaya, tarihsel gereklere uymaya özen gösterdik. Aynı biçimde, çeşitli lehçeler edebiyatları içinde özel bir gelişme çizgisi takip eden bazı seçkin kimselere seslenen edebiyatları da yine tarihsel sıraya göre göz önüne aldık ve edebiyatın genel gelişimi arasında onun özel gelişme çizgisini de bağımsız olarak göstermek istedik. Bu genel ilkeler içinde Türk edebiyatının oluşumu doğrultusunda, hiç olmazsa ana hatları bakımından açıklık kazanmış ve aydınlanmıştır inancındayız.

Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi (Yalınlaştırılmıştır.)

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

1) İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI

a) Sözlü Edebiyat
b) Yazılı Edebiyat

2) İSLAMİYETİN KABULÜNDEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI

a) Divan Edebiyatı
b) Halk Edebiyatı

Anonim Türk Halk Edebiyatı
Dini-Tasavvufi Türk Halk Edebiyatı
Âşık Tarzı Türk Halk Edebiyatı

3) BATI TESİRİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI

Tanzimat Edebiyatı
Servet-i Fünun Edebiyatı
Fecr-i Ati Edebiyatı
Milli Edebiyat
Beş Hececiler
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı
Yedi Meşaleciler
Garipçiler (Birinci Yeniciler)
İkinci Yeniciler
Toplumcu Gerçekçiler
Maviciler
Hisarcılar
Tarayıcı ID:smf (is_webkit)
Temalar: 5: index (default), Ads (default), Recent (default), smfhacks_templates/global-hf (default), smfhacks_templates/global-hf (default).
Alt Temalar: 14: init, html_above, adsheaders_above, body_above, global_hf_above, adsindex_above, facebook_above, recent, facebook_below, adsindex_below, global_hf_below, body_below, adsheaders_below, html_below.
Dil Dosyaları: 26: index+Modifications.english (default), index+Modifications.turkish (default), index.english (default), index.turkish (default), Admin.english (default), Admin.turkish (default), ManageBoards.english (default), ManageBoards.turkish (default), glossary/Glossary.english (default), index.english (default), index.turkish (default), Admin.english (default), Admin.turkish (default), ManageBoards.english (default), ManageBoards.turkish (default), glossary/Glossary.turkish (default), Ads.english (default), Ads.turkish (default), CountdownBBC.english (default), CountdownBBC.turkish (default), XPost/.english (default), XPost/.turkish (default), Spotify/.english (default), Spotify/.turkish (default), Pages.english (default), Pages.turkish (default).
Sitil Tabloları: 4: index.css, moveBBC_ai.css, glossary/glossary.css, responsive.css.
Hooks called:123 (göster)
Oluşturulan örnekler:4 (göster)
Eklenmiş dosyalar: 57 - 1556KB. (göster)
Kullanılan bellek:1776KB.
Tokens:post-login.
13 sorgu kullanıldı.

Sorguları Göster